Ana içeriğe atla

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok uzun bir süreye dayanmayan bu Fransız futbol dönüşümü, özellikle modern futbol dünyasını direkt etkileyen sosyopolitik kavramlardan olan sığınmacı artışıyla beraber biçim değiştirmişti. Zamanı biraz geriye sararak, Fransız futbolunun uluslararası turnuvalar nezdindeki ilk adımlarına döneceğiz.
Fransa, aslında 1930'lu yıllardan beri uluslararası futbol turnuvalarının içinde bulunmuş, dahası futbola fikir ve organizasyonlar anlamında ciddi hız kazandırmış bir futbol ülkesi. Avrupa Şampiyonasının ilk organizasyonunu anlattığı yazıda da aktardığım üzere, Avrupa Şampiyonalarının düzenlenmesi fikri de ilk defa bir Fransız futbol tarihinin önemli futbol bürokratlarından Henri Delaunay tarafından çıkmıştı. 1930 ve 1934 Dünya Kupalarında Son 16 turundan ötesini göremeyen Fransa Milli Takımı, 1954'te de gruptan çıkamıyordu. Ancak Avrupa futbolunda kulüpler bazında düzenlenen turnuvaların ilk örneklerinin yaşandığı 1954 sonrasında Raymond Kopa, Just Fontaine, Yvon Douis gibi futbolcular yetiştiren Fransızlar, 1958 Dünya Kupası'nda son Dünya şampiyonu Almanlara karşı 6-3'lük çarpıcı bir galibiyet alarak Dünya Kupası üçüncüsü oluyorlardı. Bu başarının ardından, düzenlenen ilk Avrupa Şampiyonası olan 1960 Avrupa Şampiyonasına ev sahibi olarak katılan Fransa, 1962 Dünya Kupasına katılamıyor, ardından katıldıkları 1966'da Meksika, İngiltere ve Uruguay'ın olduğu gruptan çıkamıyorlardı. 1970 ve 1974'e de katılamayan Fransızlar, 1978'de de 1966'da yaşadıklarının bir tekrarını yaşayıp gruptan çıkamıyorlardı. Ancak 1982 Fransız futbolcu için yeniden bir milat oldu. Alain Giresse, Jean Tigana, Rene Girard ve Michel Platini gibi yıldızlarla gittikleri 1982'de Batı Almanya'ya yarı finalde penaltılarla eleniyorlardı. O turnuvayı Polonya'ya üçüncülük maçında yenilerek 4. tamamlayan takımdan Platini, Juventus'a giderek, Juventus'un ilerleyen tarihinin en önemli futbolcularından olacaktı. 1984 Avrupa Şampiyonası, 1982'de yarım kalan bir hikayeyi tamamlamak için önemli bir fırsattı. Takımın teknik direktörü Michel Hidalgo 1970'den beri Fransız milli takımları bünyesinde çalışan, 1976'dan beri de takımın baş antrenörü olan tecrübeli bir isimdi ve bu Fransız futbolunu önemli ölçüde değiştirecek bu jenerasyon ona emanetti.

1984 Avrupa Şampiyonası turnuva formatında yaşanacak üçüncü format değişiminin de olduğu turnuvaydı. Son turnuvada grup aşamasından direkt üçüncülük ve final müsabakasına geçilen format, yerini gruplarını ilk 2 sırada tamamlayan takımların yarı finallerde kozlarını paylaşmasına dayanan biçimde reforme olacaktı. Geçen turnuvada olduğu gibi, bu turnuvada da elemelerden gelen 7 takıma ek, önceden belirlenen bir ev sahibi turnuvaya katılacaktı. 1960'da ilk turnuvanın ev sahibi olan Fransa, bu turnuvanın da ev sahibi olmak için başvuru yapmış ve nitekim UEFA tarafından ev sahibi seçilen ülke olmuştu. O turnuvada Paris ve Marsilya ile sınırlı kalan stadyum portföyü, Paris, Marsilya, St. Étienne, Lens, Nantes, Strazburg gibi şehirlerle genişletilerek 7 ayrı şehirde olacak şekilde düzenlenmişti. Her zaman olduğu gibi UEFA ülkesi 32 takımı bir araya getiren elemeler 7 grupta başlamıştı. Bu gruplardan ilki, son finalist Belçika'nın olduğu gruptu. Batı Almanya'ya karşı 2-1 mağlup oldukları finalle Avrupa Şampiyonasını ikinci tamamlayan Belçika, İsviçre, Doğu Almanya ve İskoçya'nın önünde grubu lider tamamlayarak turnuvaya katılan ilk takımdı. 2. gruptan lider çıkan Portekiz, Sovyetlere Moskova'da 5-0 yenildiği maçın ardından hata yapmayarak, turnuvada 3 kez finale çıkma başarısı gösteren rakibinin önünde turnuvaya giden bileti alıyordu. İngiltere ve Macaristan gibi Dünya futbolunun önemli takımlarını barındıran grupta, en yakın rakibi İngiltere'ye mağlup olmamayı başaran Danimarka turnuvaya adını yazdırırken, 4. grupta Avrupa Şampiyonalarının tecrübeli takımlarından Yugoslavya, 1984'e de adını yazdırmayı başarıyordu. Son Dünya şampiyonu İtalya ve 1976'nın Avrupa Şampiyonu Çekoslovakya'nın olduğu 5. grup sürpriz bir sonuç izletiyordu. Grupta yalnızca 1 galibiyet almayı başaran Dünya şampiyonu İtalya, grubu 4. tamamlarken, Çekler ciddi puan kayıpları yaşayarak grubu 3. tamamlıyordu. Grubu lider tamamlayan ve futbolda çıkışını sürdüren Romanya, turnuvaya katılmayı başarıyordu. 6. grup Milli Takımımızın olduğu gruptu ve bu grupta da önemli bir rekabet söz konusuydu. Son şampiyon ve Dünya Kupası finalisti Batı Almanya'nın olduğu grupta rakibini iki maçta da mağlup eden Kuzey İrlanda, grubu aynı puanla tamamlamasına rağmen, averaj farkıyla turnuvaya katılamıyordu. Evinde oynadığı 4 maçta 3 galibiyet almayı başaran milli takımımız da bu bağlamda iyi bir eleme grubu geçirmesine rağmen, deplasmanda hiç galibiyet alamayarak grubu 4. tamamlıyordu. 7. grupta da 6. grubun benzeri bir gruptan çıkma mücadelesi vardı. İspanya ve Hollanda'nın karşı karşıya geldiği grupta denk bir mücadele vardı. Son haftaya kadar Hollanda lehinde giden grupta, son maçında Malta'yı 12-1 gibi flaş bir skorla yenen İspanya, puanda ve averajda yaşanan eşitliğe rağmen gol üretkenliğinde Hollanda'ya kurduğu üstünlükle turnuvaya katılan 8. takım oluyordu. Real Madrid efsanesi Santillana'nın 4, Real Betis'li Poli Rinton'un 4 gol attığı bu maç, bu önemi açısından uzun yılllar boyunca unutulmayacaktı.

Turnuvaya katılacak takımların belli olmasıyla birlikte, sırada grupların belirlenmesi vardı. Ev sahibi Fransa, Danimarka, Belçika ve Yugoslavya A grubunda, İspanya, Portekiz, Batı Almanya ve Romanya da B grubunda mücadele edecekti. 12 Haziran'da Fransa'nın Danimarka'yı 1-0 yendiği maçla açılan 1984 Avrupa Şampiyonası, resmen başlamıştı. B grubunda daha denk bir oyun ve ilk 2 sıra mücadelesi olurken, A grubunda tam bir Fransa şovu vardı. Danimarka'yı Platini'nin golüyle 1-0 yenmesinin ardından, son finalist Belçika'ya karşı 5-0'lık çarpıcı bir galibiyet alan Fransa'da tam bir Platini rüzgarı esiyordu. İlk maçta attığı 1 golün ardından, Belçika'ya karşı hat-trick yapma başarısı gösteren Platini, aynı başarıyı Yugoslavya karşısında da tekrarlıyor ve 7 gollü, turnuvalar tarihinin en önemli grup performansına imza atıyordu. Fransa'nın üçte üç yaparak lider tamamladığı grupta, benzer skorlarla rakiplerini mağlup eden Danimarka, grubunu 2. tamamlayacaktı. Denk bir mücadelenin olduğunu söylediğim B grubu, tam bir koltuk kapmaca yarışıydı. İki tane beraberliğin yaşandığı ilk maçların ardından, Romanya'yı mağlup eden Batı Almanya, Portekiz ve İspanya'nın karşılaştığı maçtan gelen beraberlikle beraber gruptan çıkma konusunda önemli bir avantaj elde ediyordu. Ancak son hafta işler onlar için istenildiği gibi gitmedi. İspanya ile karşılaşan Batı Almanya, son dakikasına kadar rölantide götürmeyi başardıkları maçta bir defans oyuncusu olan Antonin Maceda'nın son dakika golüyle yıkılacaktı. Diğer maçta Portekiz'in Romanya'yı 1-0 mağlup etmesiyle turnuvaya erken veda eden taraf son şampiyon Batı Almanya oldu. Artık turnuvada yarı final zamanıydı.

Yarı finallerde ev sahibi Fransa'nın rakibi Portekizdi. Kağıt üzerinde ev sahibi avantajını ve favori olma ağırlığını barındıran Fransa'yı zor bir maç bekleyecekti. Nitekim Jean-François Domergue'nin 24. dakikadaki frikik golüne 74'te cevap veren Rui Jordao maçı uzatmaya götürecekti. 98. dakikada bir gol daha atan Jordao, takımını 2-1 öne geçiriyor ve Fransızları zora sokuyordu. Uzatmaların ikinci devresine geçilmesiyle beraber, Fransızların önünde 15 dakikalık bir zaman vardı. 114. dakikada karambolde atılan bir golle takımına tekrar eşitliği getiren Domergue, o an için spot ışıklarının altındaki kahramandı. Ancak, 119. dakikada Tigana'nın içeri çevirdiği topta takımının 3. golünü atan Platini, bu ışıkları çalacak ve gecenin yıldızı olacaktı. Turnuvada 8. golünü atan Platini, takımını bu golle tarihinde ilk defa Avrupa Şampiyonası finaline çıkarıyordu. Ertesi gün oynanan İspanya - Danimarka maçı da benzer bir rekabeti beraberinde getirecekti. Henüz 7. dakikada Søren Lerby'nin golüyle öne geçen Danimarka, bu üstünlüğünü uzun bir süre korumayı da başardı. Ancak Batı Almanya karşısında golü atan savunmacı Maceda, yine öne çıkacak ve durumu eşitleyecekti. Uzatmalara giden maçta, uzatmalarda da ses çıkmayınca bu kez penaltı atışlarına geçildi. İlk 8 penaltıda da taraflar kayıpsız gidiyordu. Ancak Sarabia'nın penaltısının ardından topun başına gelen Elkjaer penaltıyı kaçırarak, İspanya'nın finalin ikinci takımı olduğunu tayin ediyordu. Artık Parc des Princes'teki finalde taraflar Fransa ve İspanya idi. Kağıt üzerinde favori Platini ve Fransızlardı, ancak İspanyollar da finale tesadüfen gelmemişti. Santillana, Lobo Carrasco gibi oyunculara sahiplerdi. Ancak Platini, bu turnuvaya ne kadar rakip varsa yıkmaya gelmişti. EURO 1984'ün en büyük yıldızı Platini, 57 dakikalık sessizliği bir frikik golüyle bozuyordu. Aslında gelişigüzel görünen bu vuruş, dönemin Real Sociedad'ı ve İspanya Milli Takımı'nın istikrarlı kalecisi Luis Arconada'nın yaptığı hatayla birlikte kaleyi buluyor, Fransızlar öne geçiyordu. Bu dakikalarda maçı istedikleri noktaya getiremeyen İspanyollara, son darbe de 22 yaşındaki Bruno Bellone'nin skoru tayin eden golüyle geliyordu. 2-0 kazanan Fransızlar, tarihinde ilk kez Avrupa şampiyonuydu. Fransızların bütün olarak iddialı kadrosu ve gösterdikleri oyuna rağmen, turnuva o isimle özdeşleşecekti; Platini... Michel Platini, bu turnuvaya geldiğinde 29 yaşında, üst üste 2 sezon Serie A gol kralı olmuş, gözde bir oyuncuydu. 1983 Ballon d'Or ödülünün de sahibi olan futbolcu, buna karşın Fransa Milli Takımı ile başardıkları sınırlı bir isimdi. Ancak, 1984 Avrupa Şampiyonası ile beraber Fransa Milli Takımına ve ulusuna olan borcunu ödemiş bir süperstardı. İlerleyen yıllarda UEFA başkanı olduktan sonra aynı karakterini ve kimliğini muhafaza edemese de, 1984 Avrupa Şampiyonası ve dönemin Trapattoni'li Juventus'u onunla bütünleşecekti.









Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...