Ana içeriğe atla

"Metin Kurt Yalnızlığı"

 

Socrates 1982'de ''Corinthians Democracy'' hareketini başlattığında, bu faaliyet dünya çapında örneğine nadir rastlanan tipte bir başkaldırıydı. Ucu 1982 Brezilya Seçimleri'ne bile değen bu köklü faaliyet, Socrates'i de dünya çapında futbolda aktivizmin önemli güçlerinden biri haline getiriyordu. Çocukluğundan itibaren dikte sistemlerine karşı duruşunu muhafaza eden ve bunu yaptığı faaliyetlere yansıtan Socrates'in yaptığı şey kilometrelerce ötede, Türkiye'de, belki de dönem Türkiye futbolunun geride kalmışlığının etkisiyle ön plana çıkmamış haliyle yaşanmıştı. Bunu futbolun baş kaldırmaya, insan yaşamının tüm faktörlerini bir arada bulundurmaya müsait havasıyla açıklamak mümkün. Öyle ya, insanın olduğu yerde her daim bir savaş da vardır. Siyahla beyazın, güçlüyle güçsüzün, en çok da yoksulla zenginin. Metin Kurt'da bu sonuncusuyla mücadele etmeyi kendine düstur edinmiş bir futbol insanıydı. Hak edene hak ettiğini vermeyen yoz bir sistemin karşısında olmayı Socrates'ten birkaç yıl önce, bu bariz farkların en farklı sonuçlarla cereyan edeceği ülkemizde futbola taşımıştı.

Metin Kurt 1948'de Kırklareli'nde dünyaya geldi. Dönem futbolunun tüm aktörleri gibi o da yoksul bir aileye ve zor bir hayata gözlerini açtı. Futbola başlamasına vesile olan durum da bu maddi sıkıntı haliydi. İstanbul'da amatör kulüplerde futbol oynadığı dönemde Altay tarafından beğenilen ve transfer edilen Metin Kurt, Altay'da oynadığı 1 senenin ardından abisi vesilesiyle Ankara kulübü PTT ile anlaştı. Esas kırılma noktası ise geçirdiği 3 sene ardından PTT'den ayrılarak transfer olduğu ve 6 sene formasını giydiği Galatasaray'a transfer olmasıydı. Bu noktada hem futbol kabiliyetiyle, hem de kişiliği ile dikkat çekeceği yıllar başladı onun adına.

Metin Kurt Galatasaray performansı ile 26 kez giyeceği milli takım formasına da hak kazanmıştı. Özellikle teknik becerisi sayesinde kanatlarda gösterdiği performansla fark yaratan Metin Kurt'un oynadığı mevki dahi dünya görüşünün perspektifinde gelişen bir olaydı. Galatasaray'ın yöneticilerinin, antrenör heyetinin bulunduğu cephede oynamayı sevmeyen, halka yakın olmayı tercih eden Metin Kurt, bu amaçla devrede mevki değiştirerek Açık Tribün'ün önünde oynardı. Galatasaray ile arasının açıldığı sürece kadar takımın değişilmez açığı konumunda olan Metin Kurt futbol maharetiyle geldiği sahnede, işlerin yolunda gitmediğini hissederek dünya görüşünün ışığında bir futbol hayatı dizayn etti.

Bu durumun ilk örneklerinden biri, oynadığı yıllarda takıma teknik direktörlük yapmış olan Brian Birch ile yaşadığı anıdır. Brian Birch'in futbolcu verimini arttırmak amacıyla kullandığı takviye protein yüklemelerinin sağlıksız olduğu konusunda ona çıkışmıştı. Bu durum radikal bir sonuca mahal vermese de Brian Birch yıllar sonra yaptığı bir Türkiye ziyaretinde Metin Kurt'un halen Türkiye'nin başbakanı olup olmadığını sormuştu. Takımda edindiği sivri kimliğin dışında, yeri geldiğinde kendisi hak etmediği bir kazançtan yararlanmama konusunda da katı bir karakterdi. Prensiplerine aykırı bir ücret olan 110 bin TL'yi reddederek 24 bin TL'ye imza atması da bunun en net örneklerinden birisidir. Galatasaray'a karşı olan sevgisi ve bağlılığına rağmen hakkının yendiğini anladığı anda Galatasaray'dan çekilmeyi tercih etmesinin de temeli budur.

1976 yılında, Yasin Özdenak ve Mehmet Oğuz'un da bulunduğu 4 futbolcunun desteğini alarak vaat edilen primlerin yatırılmaması hususunda başvurduğu Turgan Ece ile anlaşılamaması üzerine takımın antrenmana çıkmamasına dahi bağlanan bir süreç yaşandı. Metin Kurt ve yanında duran arkadaşları da kadro dışı bırakıldı. Bu aslında olay bazlı yaşanan bir sonuç da değildi. Metin Kurt yıllardır muhafaza ettiği insan kimliği, siyasi görüşü yüzünden Galatasaray'dan uzaklaştırılmaya çalışılıyordu. Öyle ki devamında gelişen süreçte arkadaşları özür dilemiş ve Galatasaray'a kazandırılmıştı. Ancak Metin Kurt geri adım atmamıştı ve Galatasaray'dan ayrılmayı tercih etti. Kariyerinin son 2 yılını ise Kayserispor'da geçirdi.

Futbol bırakmasının öncesinde ve sonrasında futbolcu haklarını korumak maksadıyla bir sendikanın kurulmasına öncülük etmek isteyen Metin Kurt bu maksatla 2009'da Spor-Sen'e, 2010'da ise Devrimci Spor Emekçileri Sendikası'na öncülük etti. Solcu kimliğiyle de futbol oynadığı dönemde dahi Abdi İpekçi gibi önemli kişilikler tarafından kıskaca alınan Metin Kurt'un futbolcu haklarını savunma kavgası onu olduğu kişi yaptı. Günümüzde endüstriyelleşen futbolda bu ihtiyacın sürmesi de, zamanında yalnız bırakılan Metin Kurt'u haklı çıkarıyor. Kesmeşeker'in ''Metin Kurt Yalnızlığı'' şarkısında onun yalnızlığına atıf yapan şu sözlerde olduğu gibi:

''Sıcak bir bira
Aşk sendikasında
Metin kurt gibi yalnızız ceza sahasında
Ne güzel, ne güzel.''

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...