"Süper Takımlar Neden Başarısız Oldular?": Messi ve Ronaldo, Paris Saint-Germain ve Manchester United
Dünya futbolunun en önemli figürleri sorulduğunda şüphesiz ki son 15 yılda verilecek çok net iki cevap var: Lionel Messi ve Ronaldo. Futbolun gelişiminde, bir neslin bu sporu sevmesinde yegâne sebepler olan bu iki isim, dün itibariyle üst üste ikinci kez Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finalleri'nden uzak kaldılar. Bu durum kendileri adına bir son düzlüğün habercisi olurken, bizim mercek altına alacağımız esas konu ise sezon başında bu isimleri büyük umutlarla kadrosuna katan iki takım: Paris Saint-Germain ve Manchester United. Bu iki takım hem Ronaldo ve Messi özelinde hem de takımın geri kalanına harcanan miktarlarla bu sezona büyük miktarda paralar harcadılar. Ronaldo'nun takımı United, Jadon Sancho, Raphael Varane gibi yatırımlar yaparken, Messi'nin takımı Paris Saint-Germain bu kadro için bonservis bağlamında büyük paralar harcamasalar da, futbolun büyük figürlerini bir araya getirdikleri bu takımın maaş bütçesi bir hayli fazla. Peki böylesine yatırımlar yapılmışken, bu sezon neden başarılı elde edilemedi?
Öncelikle Paris Saint-Germain ile başlayalım. Başkent kulübü 1970 yılında kurulmuş, en başarılı dönemini 90'larda yaşamış bir kulüp. 2000'lerin başında kurulan iddialı ve kaliteli potansiyellere sahip kadrosuna rağmen o zaman başlayan düşüş dönemi 2011 yılında kulübün "Katar Spor Yatırımları" tarafından satın alınmasına kadar sürdü. Mütevazı, kalburüstü bir başkent kulübü hüviyetinden sıyrılıp, Carlo Ancelotti, Laurent Blanc, Unai Emery, Thomas Tuchel gibi elit seviye hocalarla çalışan, yıldız oyuncularla anlaşan ve yaptığı altyapı, akademi çalışmaları dünyanın her yerinde hareketlenen bu kulüp zamanla güç kazanarak her geçen gün Avrupa'nın potadaki kulüplerinden biri oldular; ki bunun UEFA'nın pastasının kremasını taliplisi Nasser El-Khelaifi'nin payı da çok büyük.
Nasser El-Khelaifi ve Katar Spor Yatırımları demişken... Ekim ayında Newcastle'ı satın alan Suudi Spor Yatırım Grubu ve bahsettiğimiz gibi yıllardır sahipliğini yaptıkları Paris Saint-Germain'e Ağustos ayında Messi'yi kazandıran Körfezli sahipler sporun içinde olmayı neden bu kadar istiyorlar? Doğu ülkesi olmanın darboğazı ve ekonomik gelir kaleminin petrolle sınırlı olmasının bir getirisi olarak körfez ülkeleri için yatırım çeşitliliği 21. yüzyılın en temel planlaması. 2008'de ekonomik kriz yaşayan Dubai'de başlatılan bu hareket mevzubahis çağın gerisinde kalmışlık pençesiyle boğuşan diğer körfez ülkeleri için çok önemli bir örnek oldu. Dubai'nin havayolu ulaşım şirketi "Emirates"in, "Qatar Airlines" ve "Etihad Airlines"ın kuruluşunda bir örnek olduğunu da söylemek gerekiyor. İşte bu felsefeyle harekete geçen bu ülkelerden biri olan Katar'da, beIN medya yayıncılığı ile başlayan ve spor alanında yatırımlar başlatan Katar Spor Yatırımları 2005 yılında kuruldu. Katar emirliğine direkt bağlı bir hareket olan bu kapalı hisse kuruluşun yaptığı en bilinen iki yatırım yazımızın konusu olan Paris Saint-Germain ve az önce bahsini geçirdiğimiz beIN Medya. QSi (Katar Spor Yatırımları) 2011 yılında Fransa'nın başkentinin büyüleyici atmosferi ve potansiyelini baz alarak yaptığı Paris Saint-Germain yatırımının başına eski bir tenisçi Nasser El-Khelaifi'yi getirdi. Aynı zamanda ülkenin ve coğrafyanın tenis kuruluşlarında da görev alan Khelaifi'nin bu yatırımın başına gelmesiyle birlikte yukarıda bahsini geçirdiğimiz dönem başladı.
2012-2013 sezonunda itibaren Kupa 1 Şampiyonlar Ligi'nde sürekli olarak gruplardan çıkan ve üst turlara kapak atan Paris Saint-Germain için en önemli kırılma noktası benim gözlemlediğim üzere 2017 yılındaki Barcelona eşleşmesi oldu. 4-0 kazandıkları ilk maçın rövanşında 6-1 kaybederek tura veda ettiklerinde Nasser El-Khelaifi için sabredecekleri nokta tükenmişti. O yaz Neymar için 222 Milyon, Kylian Mbappe içinse gecikmeli olarak 180 Milyon Euro'yu gözünden çıkararak artık en tepeye gözünü diken Katarlılar için "milestone"lar bitmeyecekti tabii ki. İlk dönemeçte kurdukları kadro ve harcadıkları paralarla FIFA'nın kıskacından ayrılmayan kulüp için dikkatli ve doğru yatırımların zamanı gelmişti. Şampiyonlar Ligi finali deneyimini de barındıran bu birkaç sene içerisinde 2020/2021 sezonunda gediklisi oldukları Ligue 1 şampiyonluğunu elde edemediler ve önlerinde çok önemli bir yaz vardı. Boşa çıkan oyuncular Gianluigi Donnarumma, Gini Wijnaldum, Sergio Ramos, Achraf Hakimi... Ancak en önemlisi, Barcelona'nın ekonomik krizinde sıyırdıkları, Dünya tarihinin en büyük futbolcusu olmanın bir adayı: Lionel Messi... Artık Bir süper takım yaratmışlardı ve dominasyon sağlayacakları bekleniyordu.
Öte yandan bir diğer başrolümüzün takımı Manchester United. Uzun zamandır Amerikan ailesi Glazer'ların yönetiminde başarısızlıkla sezonları tamamlayan Manchester United, son 1-2 sezon itibariyle NBA'de uygulanan "tanking" dönemini geçiriyordu. Bu dönemi oldukça hasarsız ve tablonun içinde atlatmak maksadıyla kulüp danışmanlarının - başta Sir Alex Ferguson olmak üzere - fikirleri kapsamında hareket eden Ole Gunnar Solskjaer görevdeydi. 2021 yazını Jadon Sancho ve Raphael Varane gibi nokta atışı olarak değerlendirilebilecek transferlerle tamamlayan United'ta planlama yapmak için her şey hazırdı. Üstüne bir de Eylül ayında beklenmedik bir şekilde Ronaldo'nun Juventus'ta ayrılma kararı mevzubahis olunca işler iyiyden iyiye United'ın istediği yönde ilerledi. Manchester City'e transfere hazırlanan Ronaldo'nun, bir telefon ile rotasını kırmızılara çevirmesini sağlayan Alex Ferguson için işler istediği gibi gidiyor denebilirdi.
Ancak bu noktada anlattığımız her hikayenin yüzüne çarpan bir gerçeklik baş gösterdi: "sistem yaratmanın gerekliliği". Günümüz modern futbolunda süper takım denebilecek oyuncu gruplarını yaratmayı kuklacısı olmayan ancak inanılmaz güzel dikilmiş kuklalardan kurulu bir komüne benzetebiliriz. Şayet o doğru kuklacı bulunamadığı takdirde Madrid'in iki takımına elenmek kaçınılmaz oluyor. Ronaldo ve Messi gibi içinde bulundukları sistemde eline ipleri almak isteyen oyuncuları, hele ki verimliliklerinin diplediği noktada yenilenmiş sistemlere, bir de Ralf Rangnick gibi geçici görev alan veyahut Pochettino gibi yetersiz antrenörlere emanet etmek size kısa vadede bu sonuçları verecektir. Evet birden fazla işi yapan doğru bir oyuncu kadronuz vardır, ancak kadro mühendisliği eksikliği bu iki takımda da net bir şekilde gözlenebiliyor. Daha ilk sezonlarını geçirdikleri takımlarında bu iki büyük oyuncu için de bir şeyler söylemek erken, ancak onlara oynatması gereken oyunu oynatacak doğru kuklacı bulunamadığı müddetçe bu isimlerden verim alınması çok güç. Futbol, günden güne bir sanat sinemasına benzemeye başlıyor, yönetmenin oyunculuklardan daha ön planda olduğu...