Sporda büyük bir takım olmak, uzun bir sürece bağlı olan ve bu sürecin yıpratıcı yapısı karşısında durabilen camiaların başarabildiği farklı bir bütündür. Bu durum hem zamanla gelişen ve değişen bir yapılar bütünü, yaşayan canlı bir organizma olan sporun her döneminde var olmayı, her döneminde yarışmacı olmayı getirir ve her zaman gözde, her zaman gündem olmayı başarırsınız. Karşınızda oyun hazırlığı ve oyun kalitesi bakımından sizden fersah fersah önde olan bir yapı dahi olsa, sizin psikolojik üstünlüğünüz karşısında işleri çok zor hale gelecektir ve bu kurduğunuz otorite saha içerisinde dönen karmaşanın oyunun skoruna etkisini minimize edecektir. Oyuncu kaliteniz ve sahaya koyduğunuz özgüven ile taktiksel birikimin arasındaki makas daralacak, hatta öyle anlarda bu özgüven skoru daha çok etkiliyor hale gelecek. Real Madrid'in 2022'deki Şampiyonlar Ligi yolculuğu da bu ve bunun gibi maçların sonucunda finale kadar geldi.
Real Madrid futbolun bütün çağlarında var olan zamansız ve evrensel bir değer. Bu değer günden güne öyle kökleşmiş, öyle bir noktaya çıkmış ki bu kulübün başkanı futbolun statükosuna karşı koyup kendi özerkliğini ilan edecek özgüveni elde etmiştir. En iyi futbolcunun oynadığı, en iyi teknik direktörün çalıştığı ve hep vitrindeki takım olmayı başaran bu takım, Avrupa'nın da tartışmasız en büyüğü. Zira Avrupa futbolunun tepesine tam 13 kez ulaşmak bir taktiksel istikrarın, futbolun bilimsel evrimine uyum sağlamanın bir sonucu değil. Eflatun-Beyazlılar bu bütünü ve çizgiyi korumayı en iyi şekilde başarıyor. 1950'lerin başından itibaren futbolun en tepesinde var olan bu takım son Şampiyonlar Ligi galibiyetini aldığı 2018'den beri kupanın finaline ulaşamadı. Öyle ki bu süreçte iki kez Son 16 turunda turnuvaya veda eden İspanyol ekibi, 2020-2021 sezonunda ligde şampiyonluğu da ezeli rakiplerinden Atletico Madrid'e kaptırmış, Şampiyonlar Ligi'nde ise sezonun galibi Chelsea'ye yarı final'de elenmişti. Hâl böyleyken bir değişim söz konusu olacaktı ve Zinedine Zidane ile yollar ayrıldı.
2021-2022 sezonu Real Madrid ile Carlo Ancelotti'nin tekrar buluşması anlamına geliyordu. Daha önce 2013 ile 2015 arasında başkent ekibini çalıştıran Don Carlo burada bir Şampiyonlar Ligi kupası kazanmış olsa da, o 2 sezon içerisinde La Liga'da şampiyonluk getirememiş, 2015 sezonunda da ezeli rakibi Barcelona karşısında her iki kulvarda da mağlup olmuştu. İtalyan hoca buradan sonra çalıştığı Bayern Münih'te ve Napoli'de çarpıcı bir değişime imza atamamış, imza dokunuşlarına ara vermişti. Bu noktada kendini yenileyemeyen hocaların yaşadığı kabullenme evresini atlatarak seviye düşmeyi kabul eden Ancelotti, soluğu Merseyside'ta, Everton'da alacak ve kariyeri adına iyi olarak nitelendirilebilecek bu karar onu İngiltere'de gündem hocalardan biri haline getirecekti.
Carlo Ancelotti kariyerinde hiçbir zaman büyük bir taktisyen olarak adledilmedi. Dönemin standartlarını uygulayan, belki popülist belki idareci bir anlayışla öne çıkan bir isimdi. Ancak kendisini alâmet'i farikâsı, oyuncularından aldığı verimdi. Real Madrid'te Ronaldo'ya kariyer sezonu yaşatan, Milan'da geçirdiği uzun dönemde pek çok oyuncunun verimliliklerini tavana çıkaran, Napoli'de Milik, Everton'da Calvert-Lewin'den golcü verimi alan, James Rodriguez'i ise sorumluluk alan bir oyuncu profiline dönüştüren kendisiydi. Oyuncudan verim almayı bilmek doğrudan taktikle ilişkilendirilecek bir durum değildir, oyuncuyu oynamaya inandırmanın da payı olduğu bir süreç işidir ve bu durum her dizilişte, her oyun anlayışında kendinize alan yaratma özgürlüğünü tanıdığı için, Carlo Ancelotti gibi net bir oyun kültürü, oyun düzlemi üzerinde kariyer inşaa etmek yerine, dönem şartları ve hatta sorumlu olduğu maçın şartlarına göre hareket eden bir teknik direktörün literatürdeki en iyi hocalardan biri olmasını sağlayan bir güç. Nitekim bu birleşme oyun karakterini günden güne yitirerek sıradanlaşan, biraz da ligin seyir zevki ve kalitesinin düşmesi ile beraber gelişimden uzaklaşan Real Madrid'in saha içi motivasyonunu kaybetmiş oyuncuları için inanılmaz fayda sağlayacaktı.
Öyle de oldu. Vinicius Junior'dan birinci sınıf bir hızlı hücumcu kanat ve Karim Benzema'dan golcü içgüdüsü tavan yapmış bir santrafor çıkarmak büyük işlerdi. Hele ki kariyerinin büyük çoğunluğunda geri planda kalan ve kendisine dümeni verme cüretkârlığını gösteren hocasının elinde bir lidere dönüşen Karim Benzema, Real Madrid'in bu yazıya konu olan Şampiyonlar Ligi yürüyüşünün baş aktörü olacak ve Ballon d'Or'un en önemli adaylarından biri haline gelecekti. Real Madrid grup sonrası eşleşmelerinde çok zor bir yoldan geldi. Paris St. Germain, Chelsea ve en sonunda Dünyanın en derli toplu ve planlı takımı Manchester City. Paris Saint Germain eşleşmesini tüm bu özellikleri ile açıkladığımızda, Chelsea'ye karşı ilk maçta iyi bir oyun, ikinci maçta ise durumu iyi idare eder oynadığını iddia ettiğimizde dahi, Manchester City maçında olan şey için saha içi özelinde net bir şey söylemek çok zordu. 2. ve 3. bölgede yaptıkları set hücumları ile etkinlik yaratan, günden güne kusursuzlaşan taktiği ve pragmatik anlayışı ile oyunu her saniye ilmek ilmek işleyen Pep Guardiola karşısında oyunun genelinde yalnızca hızlı hücum kovalamak ve ardından yalnızca 3 dakikada bir maç koparmak saha içiyle ilişkili değildir. Futbolun çeşitlilik ve çözüm oyunu olduğuna net bir örnek olan bu maçın ardından bu galibiyetin ve tüm bu peri masalının doğru yapı, doğru teknik adam denklemi ile ortaya çıktığını anlamak ve okumak gerekiyor.
Artık final için geri sayılacak. Liverpool gibi tempolu oyunu en iyi oynayan bir ekip karşısında nasıl bir planla sahaya çıkılacağını çok merak ediyorum. Öte yandan Jürgen Klopp'un göstereceği oyun reaksiyonu ve planlama da merak konusu. Carlo Ancelotti'nin 4. Real Madrid'in 14. kupasını kovalayacağı finali izlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum.