Ana içeriğe atla

"Galatasaray'ın Yeni Teknik Direktörü:Okan Buruk": Oyun Anlayışı, Galatasaray'a Katacakları

Galatasaray, 2022 Haziran ayının başlangıcından itibaren oldukça yoğun ve spekülatif bir süreci geride bıraktı. Kulüp tarihinin en kötü sezonlarından biri olarak nitelendirebileceğimiz 2021/22 sezonunun ardından, camianın azami bir gereklilik olarak adlettiği olağanüstü genel kurulla ve başkanlık seçimiyle başlayan süreç, teknik direktör Doménec Torrent'in beklenen vedası ile tamamlandı. Olağanüstü genel kurulda 2. kez Galatasaray başkanı olma başarısı gösteren Dursun Özbek, Galatasaray tarihinin de 39. kulüp başkanı oldu.

Burak Elmas'ın vedasını ve Dursun Özbek'in gelişine direkt mercek tuttuğumuzda, Burak Elmas yönetiminin başarısızlığının direkt bir etkisi olduğunu gözardı etmemek gerekiyor. Yönetimin attığı adımlar üzerine daha önce yazdığım yazılarda belirttiğim en temel problem atılan adımlardan çok, adımların camiada yaratacağı çok seslilik ve göreceği tepkiydi. Başkanlıkta ilk yılını geçirdiği bir senede Galatasaray gibi demokrasi kültürünün ve fikirsel fraksiyonların yoğun olduğu bir camianın direkt olarak tepkisini çekebilecek adımlar atılması, üstüne bu kararların başarısızlıkla tamamlanmış olması, yoğun ve dönüşü olmayan tepkileri beraberinde getirir. Nitekim de öyle oldu. Öncelikli olarak ibra edilmeyen yönetimin, devamında tekrar Galatasaray başkanlığına aday olamayacak derecede yıpranmış olması hepimizin bileceği üzere bir tesadüfün eseri değildi. Camianın büyük taşlarını karşısına almak cesaretini gösteren Burak Elmas'ın, göreve geldiğinde gördüğü teveccühün altını dolduramamış olması, Galatasaray'ın 2022 Haziran seçimlerinin adaylarını direkt olarak camianın kurtarıcısı gömleğini giymeye itiyordu. Tam da böyle bir noktada göreve gelen Dursun Özbek, birinci döneminde yaptığı tartışılan adımları, transfer skandalları ve futbolculara ödenen yüksek bonservis bedelleri ile hatırlanıyordu. Bu seçimde seçeneksizliğe de sürüklenen camia, sportif yapıya dair somut hamlelerini olgunlaştırma konusunda bir adım önde olan Dursun Özbek'e şans verdi. Kendisinin dönemini sürekli olarak takip edeceğiz, ancak kendisinin birinci döneminin şartlarının, günümüzün Türkiye futbolu ve Galatasaray camiasının bariz farklılıkları nedeniyle direkt bir referans alınmaması gerektiğini, yapılan adımların doğru biçimde takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Dursun Özbek'in göreve gelmesinden sonra camianın ve taraftarın birincil önceliği yeni sezonda takımda görev olacak teknik adamın belirsizliğiydi. Sürecin başlaması ile beraber, yeni sezonun sportif yapısına dair fikir veren ilk ve en önemli adım sezon ortasında göreve getirilen sportif direktör Pasquale Sensibile'nin görevinden alınması, yerine ise Galatasaray'ın çeşitli dönemlerinde çeşitli farklı görevlerle camiada üst düzey yöneticilik yapmış Cenk Ergün'ün, Sensibile'den farklı bir görev tanımlaması, ancak benzer bir mevkiye getirilmesiydi. Dursun Özbek'in 2017 Aralık ayında Fatih Terim'i göreve getirdiğini ve hocayla iyi bir iletişimi olduğunu biliyoruz, ancak Fatih Terim çalışma şekli bakımından Cenk Ergün'ün görev tanımlamasında bir mevkiyle çalışmayı tercih etmeyen bir teknik direktör tiplemesi. Cenk Ergün'ün göreve gelmesiyle beraber, Fatih Terim'in tercih edilecek teknik adam olma ihtimali de zayıflamıştı. Ardından çıkan çeşitli teknik adamlar isimlerinin son halkasındaki isim ise, bugünkü yazımızın konusu olan isimdi; Okan Buruk.

Okan Buruk isminin camianın ve taraftarın kendi içerisinde fikir ayrılıklarına düşmesine - ki bu durum Galatasaray gibi büyük camialarda sık yaşanan bir durum - sebebiyet vermişti. 1,5 senelik bir süredir teknik direktörlük görevi almaması üzerinden görev için yeterliliği sorgulanırken, camia ile geçmişte yaşadığı bir takım çarpıcı konu başlıkları onun Galatasaray taraftarı gözünde ortada bir isim olmasının altında yatan en temel sebepti. Benim bu konudaki fikrim, Okan Buruk'un sorgulanılması gereken niteliklerini sorgulamaktan uzak düşüncelerin, kendisinin görev için yeterliliği ile ilgili soru işaretlerine cevap olmadığı yönündedir. İşin teknik boyutunu değerlendirdiğimiz düzlemden ayrı, Okan Buruk camia içerisinde uzun bir dönem yer almış ve camiada teknik adamlık görevine bir hayli istekli biri. Bu isteğin ve arzunun saha içerisindeki sonuca, oyuncuları ikna etmeye olan olumlu etkisini İsmail Kartal'ın yakın süreçte Fenerbahçe kadrosuna ettiği olumlu etki ile birlikte gördük. Aday gösterildiği göreve istekli, o görevin niteliklerini yerine getirmek konusunda çalışmaları olan, arzuları olan bir ismin, camianın içerisine sonradan dahil olacak bir isme nazaran önde olduğu bir gerçek, ki bu durum Okan Buruk gibi iletişim becerisi yüksek bir insanla birleştiğinde çok daha olumlu tezahür edebilir. Bu yüzden kendisinin teknik değerlendirmeleri veyahut farklı teknik adamlık meziyetleri dışında hakkında düşünülen, belirtilen fikirlerin kendisinin teknik adamlık becerisini zedeleyen, niteliğini sorgulayan bir değer taşıdığını düşünmüyorum.

Ve nitekim Okan Buruk, 23 Haziran 2022 itibariyle Galatasaray'ın teknik direktörü oldu. Öncelikle kendisinin kariyerine hızlı bir bakış attığımızda, teknik adamlık görevinin çizdiği sınırları sonuna kadar kullanarak, oyuncu ve oyun anlayışı karakterlerini temel aldığı, kendi oyun felsefesini oluşturma alışkanlığı olan birisi olduğunu görüyoruz. Uğur Karakullukçu'nun "Diziliş Ertuğrul" programında dile getirdiği temel prensibinin "önde basan, 3. bölgeye direkt geçiş bağlantıları kurmaya çalışan" bir takım yaratmak olduğunu dile getirmemiz gerekiyor. Özellikle Başakşehir döneminde set hücumları ile gol bulmayı bir prensip haline getiren, geriden oyun kurulumunda beklere atılan diyagonal pasları - ki Gael Clichy'nin bu konuda becerisi de Okan Buruk'un başarılı bir oyun şablonu yaratmasında olumlu etkisi vardır - gerek kanat oyuncularının, gerek o dönem 3. bölgenin merkezinde yer alan oyuncuların meziyetlerine ve çeşitliliğine dayalı olarak topu hızlı bir biçimde 3. bölgeye taşımak için kullanmayı bilmişti. Hocanın bir diğer üzerinde durduğu faktör, ceza saha içerisinde çoğalarak gol şansını arttırmak. "Assist V" şeması olarak nitelendirilen alan parselizasyonu sisteminde "Inner Zone"dan yapılan asistlerin, Başakşehir döneminde yapılan asistlerin %51'ini oluşturduğunu düşündüğümüzde, kanat oyuncularının ve hatta hücuma dönük orta saha oyuncularının yayda yer alarak çeşitlilik yaratmayı bir oyun anlayışı haline getirdiğini, bunun karşılığını da iç kenar olarak da nitelendirebileceğimiz "Inner Zone"dan içeriye kilit pas veyahut kenar toplarla skora etki ederek aldığını söylemek mümkün. 

Ön alan baskısını temel bir prensip haline getirdiğini ve bu doğrultuda attığı adımları örneklendirdik. Peki bu sistem Galatasaray'a nasıl entegre edilebilir. Öncelikle Okan Buruk'un sisteminin en temel zaafiyeti, direkt hücumlarda yaşanan ani top kayıplarının doğal bir getirisi olarak rakibin kaleciyle birebir karşı karşıya kalmasıydı. Ki bu durumu anormal bir durum olarak nitelendirmek yanlış olur, çünkü Başakşehir o dönemde mobilitesi, hareket kabiliyeti yüksek bir savunma hattına sahip değildi. Epueranu, Skrtel, Clichy ve Caiçara'dan oluşan kemik savunma hattının yaş ortalaması 30'un üzerindeydi ve bu durum dönüşlerde zorlanan bir takım görüntüsü verilmesine sebebiyet veriyordu. Buna rağmen özellikle yerleşik savunmada iyi bir örnek sergileyen Okan Buruk Başakşehir'inden farklı olarak Galatasaray'ın savunma hattı dinamik bir yapıya sahip. Galatasaray'ın, Patrick Van Aanholt dışında defansa dönüşlerde sıkıntı yaşayan bir savunma görüntüsü yoktu ki; bu da bir sonraki konu başlığımız olan geride oyun kurulumunun önemli bir gündem maddesi. Okan Buruk'un beklere atılan diyagonal paslarla geriden oyun kurulumunu tercih ettiğini söyledik - ki geriden oyun kurulumu Başakşehir'in oyun DNA'sına kodlanmış bir gerçek - işte tam bu noktada Patrick Van Aanholt'un bu becerisini de sorgulamak gerekiyor. %51'le ligin uzun top kullanma becerisi konusunda iyi olarak nitelendirebileceğimiz isimlerinden olmayan Aanholt, maç başına top kaybı ortalamasında 11 ile ortalama bir görüntü verse de, Okan Buruk sisteminde rakibi kendine yaklaştırarak arkaya uzun top atmanın, hele ki Kerem Aktürkoğlu ve Yunus Akgün gibi çabukluğu yüksek kanat oyuncularından oluşan bir rotasyona sahip olunduğunda, önemi yüksek. 

Van Aanholt dışında bu konuda zaafiyet yaşaması mümkün olan diğer iki isim, Okan Buruk'un basın toplantısında dile getirdiği üzere Taylan Antalyalı ve Berkan Kutlu. Okan Buruk'un Başakşehir'de zaman zaman çok yönlü orta saha oyuncularından kurulu bir 4-3-3, zaman zamansa aynı orta saha düzlemine sahip bir 4-4-2 tercih ettiğini gördük. Berkan Kutlu'yu farklı bir konu başlığında değerlendirdiğim için bu bağlamda dışarıda tutarak, Taylan Antalyalı'nın Okan Buruk'un sistemi ile defansif zaafiyeti yüzünden eşleşmediğini düşünüyorum. Berkan Kutlu'nun ise birincil ön libero olarak tercih edileceği takdirde portföyünü geliştirmesi gerektiğini, ancak dinamizminin Galatasaray'ın defansa dönüşlerinde işe yarayabileceği kanaatindeyim. Aanholt konu başlığında ifade ettiğim üzere, kenardan çoğalmayı ve iç kenardan hareketlenmeyi seven bir Başakşehir yapısının mucidi olan Okan Buruk'un kontrolünde Yunus Akgün, Kerem Aktürkoğlu ve ceza sahası, yay çevresindeki becerisi bir hayli yüksek olan Mostafa Mohamed'in gelecekleri noktayı çok merak ediyorum.

Galatasaray'ın Okan Buruk tercihini, hem camianın bulunduğu nokta, hem de Okan Buruk'un iletişim becerilerinin iyi olması nedeni ile bir hayli başarılı görüyorum. Şampiyon hoca apoletiyle gelmesi de kendisini pek çok ismin önünde kılıyor. Ligdeki tecrübesini ve gerek Abdullah Avcı ile geçirdiği yardımcılığı süresince, gerekse teknik adamlığı süresince inşaa ettiği oyun anlayışını, oyuncuları, camiayı başarıya ikna etmesiyle de birleştirmesi ihtimalinde kendisini başarıya götürecek etkenler olarak nitelendiriyorum. Umarım Galatasaray takımı verdiği kötü, acele ve sabırsız kararlardan ders alır ve Okan Buruk'a ihtiyaç duyduğu zamanı tanır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...