Ana içeriğe atla

"Dark Horse Konyaspor": Transfer Stratejisi, Aykut Kocaman Dönemi, İlhan Palut

"Dark horse." At yarışlarında hakkında pek bilgi olmayan, beklentilerin düşük olduğu, ancak beklentilerin üzerinde bir performans vererek yarışmada iyi bir derece elde etme başarısı gösteren atlar için kullanılan bir tabir. Sonradan toplumsal jargona, siyasette veya sporda aynı tip bir sürpriz başarı elde eden kişiler, sporcular ya da spor kulüpleri için kullanılmak üzere geçmiştir. Amerikan siyasetinin en bilinen isimlerinden Abraham Lincoln'ün dönemin Cumhuriyetçileri tarafından aday gösterilerek beklenmedik biçimde ABD'nin 16. başkanı olması veya Danimarka'nın sürpriz 1992 Avrupa Şampiyonası şampiyonluğu bu her iki alanda verebileceğimiz örnekler. Spor jargonunun bir parçası haline gelerek günden güne hem bu tip sürpriz başarılar, hem de önemli turnuvalar öncesi tahminleri alt üst edebileceği iddia eden sporcu veya takımlar için kullanılan bir tabir haline geldi. Tabii bu gibi başarıların genel kültürde ve kamuoyunda yankıları büyük olabileceği gibi, bu başarıyı elde edenlerin destekçileri için çok tutkulu bir hadise değeri de görebiliyor.

Bu noktada kısa süreli, sürpriz başarı ile sürdürülebilir başarı arasındaki ayrımı doğru algılamak gerekir. Tarihin pek çok noktasında spor kulüpleri büyük, küçük çaplı devrimlerini organize edebilmek için imkanlar edinmiş, devamında da hedefleri doğrultusunda elde etmek istediklerini etmek üzerine uzun ve kısa vadeli planlar yaparak hareket etmişlerdir. Örneğin geçtiğimiz paragrafta belirttiğim Danimarka'nın 1992 Avrupa Şampiyonası başarısını ve Yunanistan'ın 2004 yılında elde ettiği sürpriz başarıyı elde edilen başarının sürerliliği açısından ele alalım. Yunanistan, 2004'te başarıyı elde ettiği noktada tarihinde EURO 1980 ve 1994 Dünya Kupası dışında şampiyona katılımı dahi elde etmemiş, bu iki turnuvadaysa gruplarda elenmiş bir futbol ülkesiydi. 2004 turnuvası onların radikal ölçekte katı savunmasının iyi işlenmesi sonucu elde edilmiş, tekrarı ancak ve ancak bir projenin sonucu olabilecek bir peri masalıydı. Tüm gözlerin ve spot ışıklarının onlarda olduğu noktada, Yunanistan bu başarıya bir devamlılık kazandıramamış, akabinde düzenlenen turnuvaların yalnızca ikisine katılabilmiş, katılım şartının kıtasal bir turnuva kazanmak olduğu Konfederasyon Kupası'na da 2004 şampiyonluğunun doğal bir sonucu olarak katılarak, buradan da eli boş dönmüştü. 2022'ye geldiğimiz noktada ise Yunanistan Süper Ligi Avrupa'nın en iyi 16. ligi olma, Yunanistan Milli Takımı ise küresel ölçekte bir sıralama olan FIFA Dünya sıralamasında 48. olma konumuna düşmüştür. 

Diğer tarafta olan Danimarka'yı ele alalım şimdiyse. Danimarka tesadüfen katıldığı bir turnuva olan EURO 92'yi kazandığı andan itibaren, bu fırsatı değerlendirerek oldukça zor şartlarda elde edilen şampiyonluğu devamlılığa dönüştürebilen taraf. Hemen sonraki sene Avrupa ve Latin Amerika şampiyonlarını bir araya getiren Artemio Franchi kupasını Batistuta ve Maradona'lı Arjantin'e kaptırması dışında, Danimarka Avrupa şampiyonalarının gediklisi olmayı başarmış, son EURO 2020 turnuvasında da yarı final başarısı elde etmişti. FIFA Dünya sıralamasında da 10. olan Danimarka, sekizinin İngiltere Premier Lig'de oynadığı 22 lejyoner futbolcu ve aynı zamanda Midtjylland'ın da sahibi olan Matthew Benham'ın bir diğer kulübü olan Brentford'la sportif bağı da olan bir futbol ülkesi.

Bu her iki örneği ele aldığımızda görüyoruz ki, sürdürülebilirlik Dünya'da genel geçer bir başarı kıstası. Ligimizde de dönem dönem bu gibi başarıları elde eden kulüpler var olmuş, kimisi bu varlığı sürdürmüş, kimisi unutulmaya yüz tutmuş. 2010 yılı şampiyonu Bursaspor'un, 2015'te UEFA Avrupa Ligi kapısına dayanan Karabükspor, 2018 yılında UEFA Avrupa Ligi'nde 2. Tur'a yükselen ancak aynı sezon düşen Osmanlıspor, 2017 Türkiye Kupası galibi Akhisarspor ve Roma'ya karşı elde ettiği galibiyetin 16 yıl ertesinde kapanan Gaziantepspor'un bulunduğu konumlar bizlere "sürdürülemeyen" başarı örnekleri olabilir. Benimse ele alacağım kulüp bunlardan ayrılan, elde ettiği başarıyı genel bir kulüp geleneği haline getirme yolunda emin adımlarla ilerleyen, ligimizin transfer stratejisine ve idealist hocalarla çalışma ilkesine sahip nadir kulüplerinden birisi olan Konyaspor.

Konyaspor Türkiye'nin en üst seviye liginde olan geçmişi 1988 yılına dayanan bir kulüp. 1922'de kurulan ve bu yılın Haziran ayında 100. yılını kutlayan kulübün uzak geçmişini değerlendirmeyeceğiz, ancak takımın geçmişindeki kritik noktalara küçük bir bakış atalım. 1988-1993 yılları arasında Türkiye'nin en üst seviye liginde yer alan Konyaspor, 1993'te buraya ara verdikten sonra 2003 yılında tekrar Süper Lig'e döndü. 6 yıl burada kaldıktan sonra 1, devamında da 2010/11 sezonundan sonra 2 senelik ara verdiği Süper Lig'de 2013/14 sezonundan itibaren varlığını sürdüren kulüp, bu son 9 yıl içerisinde 2 kez ilk 3 içerisinde yer almış, 1 Türkiye kupası kazanmış ve bu sezon 3. kez olmak üzere 3 kez Avrupa turnuvalarına katılım sağlamıştır. Bu süreçte Konyaspor'un ilk kırılma noktası yaşanmış, Aykut Kocaman'ın Konyaspor'da 2. dönemi ile beraber Konyaspor için önemli bir yükseliş süreci başlamıştı.

Aykut Kocaman döneminin Konyaspor ve hoca için en önemli kazanımı, her iki tarafı da ligin uç bir oyun anlayışıyla tanınır hale getirmiş, katı ve kompakt savunma anlayışına dayalı bu sistem Konyaspor'a başarıyı da getirmişti. 2014/15 sezonu ile başlayan Aykut Kocaman döneminin ilk sezonu 8. sırada tamamlanmış, sonraki sezonda Aykut Kocaman'ın kendi somut adımlarını atacağı döneme bir zemin hazırlanmıştı. Başında Konyaspor'u nitelendirirken ifade ettiğim transfer stratejisinin ilk örnekleri de bu dönemde atılmıştı.

2015/16 sezonu Konyaspor için önemli bir dönemeçti. 2017/2018 sezonunda kulübe 5,50 Mn € kazandıracak olan Bajic ve günümüzde Konyaspor'un ana planının önemli bir parçası olan ve o dönem yalnızca 18 yaşında olan Hadziahmetovic 500'er bin €'ya, 6 yıl kulübe hizmet eden Nejc Skubic ise yalnızca 100 bin €'ya takıma kazandırılmış devamında bu oyuncular kulübe büyük katkılar sağlamıştı. Sezon 3. sırada tamamlayan Konyaspor bu dönemde ilk defa Avrupa'ya gitme başarısı da gösterdi. Shaktar, Braga ve Gent'ten oluşan grupta varlık gösteremese de, bu ilk Avrupa deneyimi Konyaspor'a bir karakter kazandırmıştı. Bu önemli sürecin ardından bir diğer dönemeç 2016/2017 sezonunda Ziraat Türkiye Kupası'nın kazanılması ile olmuş, Aykut Kocaman da bu dönemde Fenerbahçe'ye dönme şansı elde etmişti. Konyaspor'un ikinci kez Avrupa şansı elde etmesi de eklenildiğinde Konyaspor'un rüya gibi iki sezon geçirdiğini, yani bu noktaya kadar hiç buraları görmemiş Yunanistan Millî Takımı'ndan farksız olduğunu söyleyebiliriz.

Akabinde 2018-2021 yılları arasında ortalama bir kulüp olarak Süper Lig'de varlığını sürdüren Konyaspor için bir diğer kırılma noktası Hatayspor ve Göztepe'de elde ettiği başarılarla modern ve Türk antrenör standartları ile farklı bir çizgide ilerleyen İlhan Palut'a görev verdi. Konyaspor'u bu yazıya konuk eden şeyse İlhan Palut yönetimine değin inşaa edilen kadro ve transfer stratejisinin İlhan Palut'la ve oyun anlayışı ile birleşimi oldu. İlhan Palut, Aykut Kocaman'la oturmuş olan oyun karakterinin dışına çıktı, savunmayı ve hücumu doğru kullanan bir takım yarattı. Sonuç elde etmek için Konyaspor'un imkanlarını doğru kullandı, bu kullanımı sayesinde düşüşte olan kulübün önce seviyesini bir adım yukarıya, sonrasında da büyük takımlarının yarışmadan uzak olduğu noktada eldeki imkan neticesinde ligin en iyi top oynayan takımı Trabzonspor'a rakip olarak daha da yukarıya çıkardı. 2021/22 sezonunu son düzlükte kendilerini geçen Fenerbahçe'nin hemen arkasında 3. sırada tamamlayarak UEFA Konferans Ligi'ne katılma hakkı elde etti. Kaptanını ve oyunu en doğru oynadıkları nokta olan savunmanın en önemli iki elemanından birini trafik kazasında kaybeden ve bunun moral, motivasyonel şartları eşliğinde takımı o seviyede tutan isim ise bu başarının arkasındaki isim İlhan Palut'tu.

Peki Konyaspor'un o meşhur methedilen transfer stratejisi neydi? Konyaspor, Avrupa'nın son dönemlerinin revaçta olan futbol coğrafyalarından Doğu Avrupa'da transfer sirkülasyonundan faydalanıyor, düşük maliyet arz eden bu coğrafyanın Bajic, Hadziahmetovic, Deni Milosevic, Mehdi Bourabia, Amar Rahmanovic, Farouk Miya, Bytqi, Robert Muric ve Guilherme gibi isimlerini düşük maliyetle kadrosuna katarak ya daha iyi maliyetlerle satarak kulübe kaynak sağladı, ya da kadrosunun işleyen parçalarından birine dönüştürdü. Bu Konyaspor'u, başarıya giden, Danimarka olmaya giden yolda götürecek olan araç, arabaydı. Kullanan iyi bir şoförün de devralmasıyla Konyaspor artık bu yolda ilerliyor. Umarız 2022/23 sezonunda Avrupa'da olma başarısı elde ederek, bu başarıya bir devamlılık kazandırır ve Türk futbolunda bu noktalara erişen diğer kulüplerimize bu noktada kalmak için iyi bir örnek olurlar.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...