Bir teknik adam, kariyerinin başlangıcından ne gibi şeyler bekleyebilir? Takım çalıştırma tecrübesi minimum olan, futbolculuk kariyerini yeni sonlandırmış bir teknik adamdan bahsediyorum. Kendisini dünyanın en iyi takımlarında başarıdan başarıya koşarken, kupaları kaldırırken görmek için biraz zamana ihtiyacının olduğunu, kendisinin bu noktalara ulaşması için başarı merdivenlerini azar azar tırmanması gerektiğini düşünür. Futbol tarihinin en gözde, ön planda olmuş futbolcuları için bile istisna teşkil etmeyen, genel geçer bir kaidedir bu. Teknik adamlık tecrübeyle doğru orantılı, başarının tıpkı yeni dikilmiş bir fidan gibi zamanla geleceğine inanılan bir mertebedir. Bunun aksini tahkik edecek olan örneklerin oldukça istisnai, oldukça özel bir beynin, özel bir yeteneğin ürünü olabileceğini tahmin etmek de pek tabii güç değildir. Pekâlâ, kariyerinin ilk 4 yılına ikisi Şampiyonlar Ligi kupası olan 10 kupa sığdırmış bir teknik adamın varlığı bu teknik adamı dünya futbol tarihinin en özel teknik adamı yapmaz mı?
Pep Guardiola'nın kendisinden bahsediyorum. Kendisi hakkında yıllarca "Kalibresi düşük takımlarda çalışmadı", "Mourinho'nun yaptığı gibi Porto'yu Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapmadan dünyanın en iyisi olamaz" denilen, ancak özel takımları çalıştırabilecek kalibrede olan yegâne teknik adam olduğu gözardı edilen Pep Guardiola'dan. Az önce söylediğim gibi, teknik adamlık kariyerinin ilk 4 senesine 2 tane Şampiyonlar Ligi kupası sığdırmış, eşsiz bir adam kendisi. Çalıştığı iyi takımlar için belki bir adım ötesi, bir adım üstü yokken bile, o bir adım üstünü bulup takımlarını o seviye çıkaran adam. Böylesi kusursuz bir kariyer açılışının ardından Bayern'de yaptıklarıyla Alman futbolunda yarattığı etki ve nihayetinde 7 yıldır çalıştırdığı Manchester City. Manchester City kendisinden önce de Premier Lig'i kazanmış, maddi anlamda sahip olduğu hareket alanı ile bir adım ötesini hayal etmekte hiçbir zaman zorlanmayacak bir takımdı. Lâkin, kusursuzu arayan bu pragmatik adamın getireceği noktaya gelir miydi, bence meçhul. Zira Manchester City kadrosundaki her bir oyuncu özelinde değerlendirme yaptığımızda ondan önce ve ondan sonra diye ayrılan bir sayfayla karşılaşıyoruz. Yalnızca saha içerisindeki 11 adamı değil, kenarda bekleyenleri de, bilgisayar başında analiz yapanı da, masa başında yöneteni de bir değişime inandırmak onun eseri. 7. yılını doldurduğu Manchester City'de üçü üst üste olmak üzere 5 Premier Lig kazanmayı başardı. Bugün Premier Lig'de en kusursuz denilen, en yenilikçi ve farklı oyunu oynayarak şampiyonluğa doğru yürüyen takım bile ardından Pep Guardiola'nın City'si olduğunda bu sene Arsenal'in yaşadığı gibi, bir "acaba"nın esiri olarak tökezliyor, o tarihi fırsatı kaybediyor. Peki, kusursuzluğun ilahi olduğu evrenimizde, böylesi kusursuz görünen takımın ve teknik adamın neyi eksikti?
Bunun cevabını hepimiz biliyoruz... Pep'in Teknik adamlık kariyerinin başında koleksiyonuna iki tanesini ekleyen ancak 12 yıldır, Manchester City'nin ise 2007'de aldığı Arap yatırımı ve harcanan milyarlarca Euro'ya rağmen 16 yıldır kazanmaktan uzak oldukları Şampiyonlar Ligi kupası. Pep'i bir adım geride bırakarak Manchester City'nin bu kupayla olan ilişkisine bir parantez açmak istiyorum, zira Manchester City'i Pep Guardiola tercihine iten sebeplerden biri de bu kupayla olan talihsiz ilişkisiydi. 2007'de City Group yatırımından önce 1969/1970 yılında kazanılan Kupa Galipleri Kupası dışında Avrupa'da kayda değer bir başarısı olmayan Manchester'ın mavi tarafının, Şampiyonlar Ligi'nin halefi olan Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yalnızca bir kez mücadele edip, 1969 yılında Fenerbahçe'ye elenme gibi bir geçmişi var. Bunun dışında gerek Şampiyonlar Ligi ve muadilleri, gerekse UEFA Kupası, UEFA Avrupa Ligi gibi Avrupa'nın 2. kupalarında da başarılı bir geçmişi yok. Yatırımdan sonra da bu bağlamda yetersiz kalan City, Mancini, Pellegrini ve Mark Hughes gibi hocaların yönetiminde değil kupa başarısı, 2015/2016 yılında Pellegrini yönetiminde elde edilen Yarı Final dışında üst turlara dair somut bir başarı dahi gösteremedi. Her ne kadar bu dönemde yıllarca uzak kalınan İngiltere Premier Lig kupasına uzansalar da, böylesi hacmi geniş yatırımların Avrupa kupaları nezdinde sonuçlarını almak asgari bir gereklilikti. Öte yandan, Pep Guardiola'yı bu hikâyede birleştiren şeyse, 2011 yılından beri uzak kaldığı Şampiyonlar Ligi kupasında aynı derecede hasretiydi. İşte böyle bir senaryoda gün geçtikçe kusursuzlaşayan, kadro eklemeleriyle sivrileşen ve yenilmez bir konum alan Manchester City, Şampiyonlar Ligi'nde bunu yansıtamıyordu. Peşisıra Monaco'ya, Liverpool'a, Tottenham'a ve Lyon'a Son 16 ve Çeyrek Final turlarında elenen Pep'in öğrencileri, 2020/21 yılında çok yaklaştıkları şeytanın bacağını kırma fırsatında da Thomas Tuchel'in Chelsea'sine yakalandılar. Akabindeki sezonda Real Madrid'in peri masalına da kurban giden Pep Guardiola ve City için belki de makasın en çok daraldığı noktalardan biriydi. Zira futbolda beklenti ve işleyiş arasında sıkı bir denge vardır. Bu denge, gücünüz nezdinde sizden beklenenleri yerine getirme noktasındaki yeterliliği ve yetersizliği ölçer. Örneğin çok zor şartlarda olan bir takımı ligde tutmak bir başarı olabilecekse, şampiyonluk hedefinde bir takımın 2. olması büyük bir başarısızlık olabilirdi. Manchester City için bu eşik, günden güne "Ya Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, ya başarısızlık" gibi ütopik derecede bir kusursuzluğa evrildi. Bunu harcanan parayla, İngiltere'de lig seviyesinde alınan başarının normalleşmesiyle ve Pep Guardiola'nın kariyerinde yaptıklarıyla açıklayabiliriz. Ancak artık bir şeyler yapılması gerekiyordu.
Geçtiğimiz senenin Haziran ayının sonunda yazdığım bir yazıda, City'nin kusursuzlaştıkça kusursuzlaşan yapısını belki noksansız kılacak olan bir hamle olduğunu söylemiştim Haaland transferi için. Çünkü her ne kadar siz tüm oyun organizasyonunu inanılmaz iyi derecede işleseniz de yapılan o son vuruşun sahibi tüm bir takımın ilerleyişini tahkim eden faktördür. O son vuruşun sahibi, yaptığı son vuruşları ne kadar çok ağlardan içeriye sokarsa, takımın geri kalanı da hedefledikleri yola o kadar çok inanır. Bu sezon Manchester City'nin artık bu yolu yürümeye hazır oluşunun en önemli sebeplerinden birisi bence buydu. Ötesi, dediğim gibi daralan makas ve artık tamamlanması gereken işti. İkinci kez daha bu kadar yaklaştılar ve bence ilk defa bu kadar güçlüler. Artık gerisi İstanbul'un ev sahipliğinde Guardiola ve kariyerinin en önemli sınavlarından biri arasında.