Ana içeriğe atla

Şampiyon Galatasaray: Sezonun Hikâyesi

Başarısız geçen bir sezonun ardından bir takımdan sonraki sezon için beklentiler ne olur? Hele ki, mevzubahis sezon bu kulübün tarihinin gördüğü en kötü dereceyse. Benim kanaatim, sonraki sezon adına alınabilecek aksiyonun asgari şartlarda yaraların sarılması, kulübün çapı dahilinde alınabilecek en iyi konumun alınmasının bile bulunulan noktada bir şeylerin değişmesi adına gayet yeterli olduğu olurdu. Zira şartların iyileştirilmesi ve kalitenin arttırılması adına ivedilikle alınan kararla anlık bir kamuoyu tatmini doğrultusunda, açgözlülükle verilmiş riskli kararlar olabileceği için daha yumuşak bir geçişin zararsızlığı bu geçişi opsiyonel olarak daha doğru kılıyor. Birden bire piyasanın içine dalmak, kamuoyunun fikrini değiştirmek adına har vurup harman savurmak elimizde 5 yıllık Ali Koç dönemi Fenerbahçe'si örneğinde olduğu gibi her geçen gün zararla dönen bir duruma evrilebilirdi. Üstüne üstlük, Galatasaray'ın bu süreci dümendeki adamı, kulüp başkanını değiştirerek başlatacak olması da bir handikap oluşturuyordu.

Dursun Özbek seçimi ikinci kez kazanıp, başkanlık koltuğuna oturduğunda elinde evvelsi sezonun çatlak yapısını, büyük ümitlerle kurulan ancak randıman alınamayan kadro yapısını ve taraftar nezdinde yetersizliği ile eleştirilen görevdeki teknik adamını da idare etme sorumluluğunu aldı. İlk döneminde yapılan hatalar kendisini camiada zayıf bir figür haline getirse de, tabloyu değiştirmek adına hevesli olduğu belliydi. Henüz seçim sürecindeyken, kendisinin diğer adaylara nazaran daha oturaklı, daha gelişim odaklı projeleri olduğunu görmek mümkündü. Üstüne üstlük kendisi gibi Galatasaray'a hizmet etmeye ve elini taşın altına koymaya hevesli ikinci başkanı Erden Timur'un da varlığı yönetiminin elini güçlendiriyordu. Vizyoner bir atılımın geleceği belliydi ve bu atılımda teknik direktörlük koltuğu da belki de o gün itibariyle en doğru isme; Okan Buruk'a gitmişti. Göreve geldiğinde kendisi hakkında yazdığım yazıda bu göreve olan isteği, çalışma etiği ve şampiyon hoca apoletinin Galatasaray'a çok şey kazandıracağını yazmıştım Okan hoca için. Beklediğimden öte, çok daha geniş adımların atıldığı, kadro baştan aşağı değiştiği ve geliştiği bir ahvalde, idare etme becerisi bu denli yoğun bir ismin en doğru karar olabileceğini öngörmek de mümkündür. Söylediğim gibi, bu denli kötü geçilen, ardında yıkım bırakan bir sezonun ardından kalitede büyük yönlü değişikliklere gitmek bir defekt olabilirdi. Kadrosunu Torreira, Oliveira, Mertens, Icardi ve sezonun ortasında eklenen Zaniolo ile reforme eden Galatasaray, bu kadroyu idare edemez olsaydı, bu kadro ipi göğüsleyememiş olsaydı belki kısa vadede olmasa, uzun vadede çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktı.

Ancak bu noktada idareci faktörü hemen devreye girdi. Geçtiğimiz sezonun orta saha yapısındaki çatlakları büyük bir kalite değişikliği ile yenileyen takımın, kadrodaki topu ayağında tutma ve oyunu daha bir üstün oynama becerilerine sahip oyuncu havuzunun genişliğinin de bir sonucu olarak daha dominant bir oyun oynaması beklenirdi. Ancak özellikle sezonun başında skor bulma ve savunmaya geçişleri sağlama noktasında yetersiz kalan takımı, bu noktada oynanabilecek en iyi sisteme evriltmek de bu idarecinin, Okan Buruk'un göreviydi. Takım yıldızlarla doluydu ve böylesi egoların beklentilerini yönetmek de bir hayli zordur. Golle direkt ilişkisi olan, Mertens, Icardi, Zaniolo gibi oyuncuların dominant bir oyun oynama beklentisini süspanse edip, onları rakibe karşı hizalanan, topu ayağında tutan değil, rakipten beklenen bir oyuna ikna etmek işte böyle bir idarecinin işidir. Zaman zaman saha içindeki taktiksel diziliş 4-2-3-1'den 4-4-2'ye dönse de, takım günden güne topa sahip olmak yerine, rakibinin pas kanallarını kapatan, 2. bölgede kalabalık karşılayan, topu kaptığındaysa bu kalabalık yapının sonucu olarak skora giden bir sistemi izledi. Dünya futbolunda pek çok teknik adamın özellikle hücum yerleşiminde tercih ettiği 2-3-5 dizilişiyle ceza sahası ve çevresinde konumlanan Galatasaray, kadro kalitesinin kendisine sağladığı skor üretme ve top kullanma esnekliğinin sayesinde Oliveira'dan, Mertens'e, Gomis'ten, Kerem Aktürkoğlu'na pek çok oyuncunun skor ürettiği bir düzlemde, bu kritik eşiği 14 maçlık galibiyet rekoruyla geçti. Özellikle Başakşehir, Beşiktaş ve Fenerbahçe maçları Okan Buruk'un ustalık gösterdiği, oyunu Galatasaray'ın sürklase ettiği kırılma noktalarıydı. 

Bir diğer önemli parantezse golcüye, Mauro Icardi'ye açılmalı. Futbolun özünde ne denli kompleks, ne denli tahmin edilemez ve önlenemez oyun yapıları inşaa ederseniz edin, sizi şampiyonluğa götürecek olan golcünüzdür. Kariyerinde hep o aile bağını arayan, bir nebze dışlanmış Icardi, Okan Buruk'un ve Galatasaray'ın kollarında bulduğu esneklikle her oyun yapısında, her sistemde golünü atmayı, kritik eşiklerden takımını çıkarmayı başardı. Ligde attığı 21 golün yanısıra yaptığı 7 asistle de takımına katkı sağlayan Icardi, bu şampiyonluğun sahadaki başrolü oldu. 

Galatasaray, başarısızlıkla geçen sezonunu kaliteyi bir anda değiştirmeyi pürüzsüz ve sorunsuz biçimde başararak şampiyonluğa yürüdü. Bu şampiyonluğa yürürken bu kaliteyi gereken tüm şartlara uygun bir biçimde biçimlendirmeyi başaran bir teknik adamın yönetiminde yürüdü. Başka örneklerde belki bu ani atılım doğru sonuçlar vermezdi, ancak kaliteyi doğru yönlendirirseniz bu seviyelerde başarıları elde etmek de kaçınılmaz oluyor. Artık Galatasaray için çok daha fazlasını yapmak için bir fırsat söz konusu. Bunu bir başarı seviyesine çıkan her takım için söyleyebiliriz ancak Galatasaray için bu kez durum farklı. Dursun Özbek'in zeminini hazırladığı, Erden Timur'un gayretini gösterdiği bu Galatasaray tablosu maddi olarak güvenli ve yapısal olarak geleceği düşünebilecek bir vizyonu taşımaya çalışıyor. Bu şampiyonluğun bir başlangıç olması ve Galatasaray'ın bu vizyonu, 1980'lerin sonundan, 2000 yılına değin ortaya konulan Avrupa vizyonuna dönüştürmesini temenni ediyorum.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...