Ana içeriğe atla

Ange Postecoglou & Tottenham: Kariyeri, Başardıkları ve Tottenham'a Kazandıracakları

Futbolun bir Batı Avrupa sporu oluşu hepimizin takdiri. Gerek doğduğu, gerek sistematikleştiği ve günden güne dünyanın reytingi en yüksek sporu olduğu yer Batı Avrupa topraklarıydı. Bu sporun taktiksel bazda tüm evrimleri o topraklarda yaşandı, en iyi sporcular ya orada yetiştiler ya da kendilerini kanıtlamak maksadıyla oraya gittiler. Pek tabii, futbolun merkezi oluşları itibariyle sporun dünyanın kalanına yayılımı da bu noktadan oldu. Doğu Avrupa futbolunda bazı ekipler, Batı'da oynanan oyuna antitezler üreterek oyunun içerisine dahil oldular, ülkemiz gibi futbolun metodolojisine sonradan hakimiyet kuran ülkelerde Avrupalı teknik adamlar çok uzun süre başarılı oldular ve günden güne bu kültür tüm dünyaya yayıldı. Dolayısıyla, Avrupa'da teknik adam olarak görev yapan isimler de, bu işin en iyi olduğu noktadan, buralardan yetiştiler. Oyuna bir felsefe, bir bakış kazandıran Alman, İngiliz, İtalyan ve İspanyol teknik adamları hepimiz tanıdık ve takımlarının yıllar içerisinde elde ettikleri başarıları izledik. Kimi teknik adamlarsa, futbolun oynandığı, ancak pek gelişmediği ülkelere gittiler ve oralarda bu oyunun gelişmesine hizmet ettiler. Bizim ülkemiz için Sepp Piontek, Jupp Derwall gibi isimler örnek verilebilir. 

Avustralya futbolu için de total futbolun önemi büyüktür. Özellikle 21. yüzyılın başından itibaren Guus Hiddink, Pim Verbeek, Bert van Maarwijk gibi total futbolun anavatanı olan Hollanda'dan gelen teknik adamlar adada futbolun gelişimine katkı sağlamıştı. Ancak bundan 34 yıl önce Avustralya'nın South Melbourne takımına çalışmaya giden Macar-İspanyol futbol efsanesi Ferenc Puskas, oynattığı total futbol temelli 4-3-3 futbolla, ilerleyen yıllarda futbolun köşesinden futbolun merkezine ilerleyen bir isme ilham olacaktı. Bu isim Ange Postecouglou'ydu. İsminden anlaşılacağı üzere aslında bir Yunan olan Postecouglou, 1967'de Albaylar Rejimi'nin hükümeti ele geçirmesi sonucunda ailesiyle Avustralya'ya göç etmiş bir isim. 1965 doğumlu olan Postecouglou, ailesiyle birlikte göç ettiğinde henüz 2 yaşındaydı ve büyüme, gelişim sürecinin tamamını Melbourne'de geçirdi. Melbourne'deki Yunan göçmenlerin takımı olma kimliği taşıyan South Melbourne takımında futbola başladı. Biri 1991 yılında Ferenc Puskas yönetiminde elde edilen şampiyonluk olmak üzere iki kez Avustralya'nın eski üst seviye futbol ligi NSL'de şampiyonluk elde etme başarısı gösterdi. Western Suburs takımındaki maça bile çıkmadığı macerasını dışarıda bırakarak, futbol kariyerinin tamamını South Melbourne'de geçiren Postecouglou, 1994 yılında 29 yaşında futbolu bıraktı. 

Futbol sonrası antrenörlük kariyerine South Melbourne takımında yardımcı antrenör olarak başlayan Avustralyalı teknik adam, 1996 yılında henüz 31 yaşındayken takımın başına geçti. Burada 4 yıl çalışarak, 2 Avustralya NSL şampiyonluğu ve 1 OFC Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu elde etti. 2000 yılında FIFA Kulüpler Dünya Kupası'nda Manchester United, Vasco de Gama ve Necaxa'yla aynı grupta mücadele ettiler. Buradan sonra Avustralya Futbol Federasyonu tarafından Avustralya U17 ve U20 takımlarının başına geçirilen Postecouglou, burada 7 yıl geçireceği görevinde Avustralya futbolunun altyapısından sorumlu kişi oldu. Avustralya U20 takımının 2007 yılında FIFA U-20 Dünya Kupası'na katılım hakkı elde edememesi sonucunda önce görevinden ayrıldı, ardından 8 aylığına çalışacağı Yunanistan 3. Lig ekibi Panachaiki'ye, 2009 yılındaysa Avustralya ekibi Whittlesea Zebras takımında çalıştı. Bu iki macerası kendisi adına çok iç açıcı olmasa da, esas kariyer çıkışını yapacağı noktaya doğru ilerliyordu.

2009 yılında anlaştığı Brisbane Roar, kariyerini bir adım öteye taşıyacağı nokta oldu. Brisbane Roar, 1957'de Hollandalı göçmenler tarafından Hollandia-Inala ismiyle kurulan kulübün bir devamıydı. O dönemde 2006 Dünya Kupsı'yla başlayan Avustralya'nın "Altın Jenerasyonu" da Guus Hiddink'in yarattığı Hollandalı ekolünün bir sonucuydu. Brisbane Roar tüm bu gerçeklikler ışığında, Postecouglou'nun beslendiği futbol felsefesini uygulamaya dökmek için çok uygun bir zemindi. 2009'un Ekim ayında başladığı görevinde takımı reforme eden ve yarışmacı bir konuma sokan Postecouglou, Ulusal kupalarda şampiyonluk iddiası olma konusunda hayli kısıtlı bir geçmişe sahip olan bu takımın kaderini değiştirecekti. 2011 ve 2012 yılında elde edilen şampiyonlukların yanısıra, Roars'la elde ettiği 36 maçlık mağlubiyetsiz seri Avustralya takım sporları tarihinde bir rekor oldu. 3 yıl geçirdiği Brisbane Roars'a inandığı futbol değerleriyle büyük başarılar elde ettiren Postecouglou, 4 ulusal lig şampiyonluğuyla Avustralya'nın aktif en iyi teknik adamı olmayı da başarıyordu. Ardından önce 1 yıllığına Melbourne Victory'de görev yapan Postecouglou, 2013 yılındaysa 4 yıl görev yapacağı Avustralya Millî Takımı'nın başına geçti.  

Holger Osiek döneminde Avustralya futbolunun en önemli kazanımlarından olan "2006 jenerasyonu" başarısız olmuş, 
2011 AFC Asya Kupası'nı da finalde kaçırınca Avustralya'da mevcut milli takıma güven azalmıştı. Bu efsanevi jenerasyonun hazırlanmasında görev alan ve Avustralya'nın mevcut en başarılı hocası olan Postecouglou ise bu heyecanı takımın üzerinde toplama konusunda başarılı oldu. Önce 2014 Dünya Kupası'nda hayli zor bir grupta Şili, Hollanda ve İspanya'ya karşı sonuç anlamında başarısız olunsa da, zaman zaman direnç gösteren bir takım görüntüsü sergilendi. 2015 yılında Avustralya'nın ev sahipliği yaptığı AFC Asya Kupası'nı finalde Güney Kore'yi 2-1 yenerek kazanan Postecouglou'nun öğrencileri, bu kupayı tarihlerinde ilk defa kazanarak Avustralya adına unutulmaz bir başarı elde etti. Bu yıllarda yetişen Jackson Irvine, Aaron Mooy, Aziz Behich, Matthey Ryan, Matthew Leckie gibi oyuncuların yetişmesinde öncü olan Postecouglou, 2018 Dünya Kupası'na katılım hakkı elde edilmesiyle beraber görevinden ayrıldı ve 3 yıl görev yapacağı Japon ekibi Yokohama F.M'nin başına geçti.

Yokohama F.M'yi de Postecouglou'nun kariyerinde bir dönüm noktası olarak işaretlemek mümkün. Japon araç firması Nissan'ın sahibi olduğu Yokohama F.M, 2004 yılından beri J-League şampiyon olamayan ancak iyi geçmişe sahip olan bir kulüptü. 2014 yılında City Football Group, kulübün %20'sini satın alınca kulübün global anlamda göz önünde görünürlüğü arttı. Postecouglou göreve geldiğinde 14 yıldır şampiyon olamayan bir kulüp söz konusuydu. Her ne kadar göreve geldiği ilk sezonu ligin en çok gol atan takımı olarak tamamlasa da, ligi 12. bitirdiler ve ligin en çok gol yiyen 3 takımından biri oldular. Postecouglou'nun oyun anlamında Yokohama takımına kattıklarını bir sonuca dönüştürmesi ise 2019 yılında oldu. J-League'i kazanan Yokohama F.M ile Japonya'da şampiyonluk kazanan ilk Avustralyalı teknik adam olan Postecouglou, ardından geçen iki senede de iyi lig dereceleri elde etti. Manchester City gibi kulüplerle yaptığı hazırlık maçlarında oyun anlamında pozitif şeyler ortaya koyarak Pep Guardiola gibi futbol adamlarının övgüsüne mazhar olan Postecouglou, bu dönemde Yunan Millî Takımı'nın yanısıra, Yunan Ligi takımlarından AEK'in de dikkatini çekmeyi başardı. Ancak 2021 yılında o gün itibariyle Neil Lennon'la iyi günler geçirmeyen Celtic, oldukça sıradışı bir hamle yaparak Postecouglou'yu göreve getiren takım oldu. Bu oldukça farklı bir karardı zira, o gün itibariyle 55 yaşında olan Postecouglou, hiçbir Avrupa takımı ile çalışmamış bir isimdi. Steven Gerrard'ın teknik direktörlüğünü yaptığı Glasgow Rangers'tan 21 puan fark yiyerek şampiyonluğu ezeli rakibine kaptırmış bir Celtic'in böylesi bir risk alması da oldukça şaşırtıcıydı ancak Postecouglou tüm kamuoyunu bu bağlamda da yanıltmayı başardı. Geçtiğimiz iki yılda takıma 2 İskoçya Premier Ligi kupası başta olmak üzere 5 kupa kazandıran Avustralyalı hoca, bu dönemde takıma kazandırdığı Daizen Maeda, Kyugo Furuhashi, Reo Hatate gibi Japonya Ligi'nden düşük bedellerle transfer ettiği oyunculardan da üst düzey verim elde etmeyi başardı. Özellikle bu sezon 34 Gol 4 Asist'lik muhteşem bir performans sergileyen Kyugo Furuhashi'den aldığı verimle inanılmaz bir scouting işi ortaya koyan Postecouglou, hem oynattığı yüksek disiplinli pozitif futbol, hem Celtic'e kazandırdığı kimlik hem de yaptığı düşük maliyetli, yüksek verimli transferlerle büyük kulüplerin dikkatini çekti ve nitekim Antonio Conte ile istediğini bulamamış Tottenham ile anlaştı. 

Postecoglou, başta anlattığım üzere futbolun doğal akışı olan Batı Avrupa eksenli yapının tersi istikametinde hareket etmiş ve futbolun zirvesine değin uzanmış ilginç bir hikayenin aktörü. 57 yaşında, 26 yıllık teknik adamlık kariyerinde Celtic ile birlikte ikinci kez Avrupa'da prestiji yüksek bir takımla çalışma imkanı buldu. Başarılı olur, olmaz bilinmez ancak Avustralya'nın düşük profilli futbol organizasyonundan, bulduğu her fırsatı iyi biçimde değerlendirerek, gittiği her takıma kazanım elde ettirerek geldiği yol takdire şayan. Tottenham'da şansı yaver gittiği takdirde aynı kazanımları sağlayacağı düşüncesindeyim. Ötesi, ligimizdeki teknik adamlara disiplin ve idealizm açısından örnek olmasını temenni ediyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...