Son günlerde Fenerbahçe camiasının konuştuğu konuların çeşitliliği hepimizin takdiri. Sarı-Lacivertliler önce 2014 yılından beri kazanılan ilk kupa olan Ziraat Türkiye Kupasını kazandı, hemen ertesi gün teknik direktör Jorge Jesus görevinden ayrıldığını açıkladı. Bu gündemin içerisindeyken bence bir camianın öncelikli konuşacağı meseleler teknik direktörünün geçirdiği sezonun muhakemesi ve kupa hasretinin kırılmasının Fenerbahçe'ye olabildiğince olumlu yansıtılması olabilirdi. Dahası, Fenerbahçe'nin doldurması gereken bir teknik adam boşluğu vardı ki; geçtiğimiz birkaç sezonun sonu Fenerbahçe taraftarı için bu boşluğu dolduracak teknik adamları araştırmakla, gündemi kovalamakla geçerdi. Ancak atılan bir twit tüm bu gündemi darmaduman etmeye, olası gündem maddelerinin hepsinin önüne geçmeyi başardı. Bu twit Arda Güler'in annesi Serap Güler'e aitti. Twitte sarfedilen cümlenin olası bir ayrılığa işaret olduğunu düşünen taraftarların tepkisi de oldukça yoğun oldu. Arda Güler'in olası vedasını Alex de Souza'nın vedasına benzetenlerden tutun, Arda Güler'in ayrılması iddialarına verilen tüm yoğun tepkiler yalnızca bir yıldır spor kamuoyunun gözlerinin önünde olan genç bir oyuncuya olunca bu durum da bir hayli ilginçleşiyor. Zira Arda Güler taraftar nezdinde bu dokunulmazlığa, bu ilgiye sahiden nasıl ulaşmıştı?
Yaklaşık 1 yıl 2 ay önce ben de Arda Güler hakkında bir yazı yazmış, henüz 17 yaşında bir futbolcu olmasına rağmen spot ışıklarından uzak geçen bir sezonu, Fenerbahçe adına tekrar ışıkların altına nasıl sürüklediğini anlatmıştım. Gerçekten de Arda Güler, yeteneği ve bence daha önemlisi bu yeteneğini henüz çok genç yaşlarında büyük bir olgunlukla sahaya yansıtmasından dolayı yalnızca Fenerbahçe için değil tüm Türk futbolu için önemli bir isimdi. 2021/2022 sezonunda 88 dakikası Avrupa maçı olmak üzere, bulduğu 372 dakikalık sürenin her noktasında taraftarını heyecanlandırmayı başaran Arda, sezon sonuna gelindiğinde 3 Gol 4 Asistlik katkı veriyordu, ki 372 dakika 90 dakikalık bir maç süresi ile hesaplandığında yalnızca 4 maça tekabül eden kısa bir süreydi. Bence tüm bu skor üretiminden ayrı, ısrarla altını çizmek istediğim nokta futbolu oynamaya ne kadar hazır olduğuydu. Türk futbolunda genç futbolcuya olan yaklaşım hepimizin takdiri. Oyuncuyu oynatmayarak sakındığını, muhafaza ettiğini düşünen, futbolcunun az süre bularak, taraftardan uzak tutarak antrenmanlarla gelişeceğine inanılan bir futbol ikliminde yaşıyoruz. Bu aslında çok anlamsız fikir, karşılıklı pek çok travmanın sonucuydu. Yıllar içerisinde yıldız tozundan alerji kapan bir sürü genç futbolcu kamuoyunda kazandığı şöhreti ve teveccühü kaldıramıyor, bu teknik adamları endişelendiriyor ve devamında oluşan döngüde aslında büyük potansiyel barındıran ancak tüm bu endişeler ışığında geri planda kalan pek çok futbolcu yeşil sahalarda silinip gidiyordu. Arda Güler'i önemli kılan ve heyecan uyandıran en önemli unsurlardan biri buydu. Bulduğu dakikaya yeteneğini sığdırıyor, takıma katkı sağlıyordu. Sırf oynasın diye sahaya sürülen birisi gibi değildi. Kendisine yaratılan atmosfer de bu aşamada işleri iyiye götürüyordu.
İkinci sezonun başlamasıyla beraber benim de, tüm futbolseverlerin de beklentisi yeni teknik adam Jorge Jesus'un Arda Güler'i planına eklemesiydi. Ancak o dönem on numara mevkisinde sivrilen Lincoln'ün transfer edilmesi ve Pelkas'ın da kadroda olmasıyla birlikte Jesus'un niyetinin pek öyle olmadığını anlamış olduk. Jesus'u burada yanılgıya sürükleyen şey, kamuoyunun beklentisini doğru yorumlayamamasıydı. Arda Güler'in şöhretinin, gözlerin önünde olması beklentisinin sebebinin yalnızca genç ve yetenekli oluşu yanılgısına kapılan Jesus, kendi görmek istediği Fenerbahçe'nin bulunacağı kısa sürede kendisini başarıya sürüklemeye yetmesini ana prensip haline getirdi ve daha kendini kanıtlamış isimlere yönelmeye karar verdi. Ancak sezonun ortalarına doğru yaşanan düşüşle beraber, Arda Güler'in artık asgari bir gereklilik haline geldiğini kendisi de gördü. Çünkü düşündüğü gibi tolere edilmesi gereken bir oyuncudan ziyade Arda Güler Fenerbahçe'nin en hazır oyuncularından biriydi. 3'lü savunmayla, 4'lü savunma arasında gelip giden, ancak sezonun ortasına doğru zaman zaman çift santraforlu, zaman zaman tek santraforlu ve orta saha yoğunluğunun hücumun merkezinde kümelendiği bir 4'lü savunma futbolunun galip geldiği ocak ayında, bu taktiğin oyun kurucusu konumuna gelen Arda Güler, Fenerbahçe'nin ikinci yarının başında oynadığı maçlarda iyi performanslar sergiledi. Mart, Nisan ayıyla beraber bir ilk 11 oyuncusuna dönüşen Arda, zaman zaman skora katkısının yanısıra, Beşiktaş derbisi ve İstanbulspor maçı gibi Fenerbahçe'nin istediğini alamadığı maçlarda ayakta kalan tek oyuncu oluşuyla da dikkatleri üzerine çekti. Özellikle biri olağandışı güzel, iki gol attığı İstanbulspor maçıyla beraber Arda Güler, düşük moralli taraftarın nezdinde umutlanmak için yegane sebep oluyordu. Sezonun bitişiyle beraber sezonu 18'i ilk 11 olmak üzere 35 maçta 6 Gol 6 Asist'le tamamlayan Arda Güler, Türkiye Kupası finalinde takımın kupaya uzanmasına 1 asist ve iyi bir performansla katkı verdi.
Tüm bu gündemin önüne geçmesinin sebebi de tüm bunlar aslında. Jorge Jesus kötü bir teknik adamlık, Fenerbahçe ise kötü bir takım profili çizerken Arda Güler ayakta kalmayı başardı. Yine Fenerbahçe yıllar sonra ilk kupasını kazanırken, Arda Güler takımın başarısında başroldü. Yani son iki sezonda da Arda Güler taraftarını Fenerbahçe'ye bağlayan ana etkenlerin başında oldu. Belki de Arda Güler'in olası ayrılığının beklenti dışı ve vakitsizliği bu işi bu kadar büyüten sebeplerden birisi. Takımın çok genç yaşında amiral gemisi olabilecek, bayrağını taşıyabilecek bir oyuncuyken, bir anlamda taraftar daha izlemeye doyamamışken oluşu bunu bu denli büyütüyor. Örneğin Birmingham'dan Dortmund'a gittiğinde henüz 16 yaşında olan Jude Bellingham... Takımla 40'ın üzerinde maça çıkmıştı o yaşında. Kabiliyeti ve futbolu oynamaya bu denli hazırlığı Dortmund'un da dikkatini çekmişti ve nitekim geldiğimiz noktada Bellingham bir Real Madrid oyuncusu. Ancak ardında bıraktığı Birmingham takımı bu kısa süre içerisinde öyle bağlanmıştı ki genç oyuncusuna, onun 22 numarası emekli edilmişti. Fenerbahçe taraftarı da, bu işin yarım kalan bir hikaye olmasından, genç oyuncusunu hiç olmazsa bir kez lig şampiyonu görmeden gitmesinden çekiniyor.
Varsayımlardan çıkarak işin realitesine ve rakamlarına geçelim... Şu anda Arda Güler'le alakalı en somut iddialar 17.5 Milyon euroluk çıkış maddesiyle Avrupa piyasasına pazarlanacağı yönünde. Fabrizio Romano'nun ortaya attığı bu iddia, Ajax'ın transferde çok ciddi bir aday olduğu ve bu çıkış maddesini kullanacağıydı Sonrasında Ajax'ın bu transferden vazgeçtiği, ancak Newcastle United'ın da masada olduğu yazıldı çeşitli kaynaklarca. Benim tüm bu meseleyle ilgili görüşüm iki yönlü. Birincisi işin Fenerbahçe yönü... 17.5 Milyon euroluk bir teklifin olduğu ortamda Fenerbahçe'nin maddi anlamda büyük bir kazanım elde edeceği aşikar. Her ne kadar 18 yaşında oluşu ve futbolunu ilerlettiği düzlemde bu paraları ikiye katlayabilecek potansiyeli olsa da, futbolun yalnızca iyi senaryolara gebe olmadığını bilerek ihtiyatlı hareket etmek gerekiyor. Fenerbahçe'nin Arda Güler'i pazarlayabileceği sahnelere çıkamama ihtimali söz konusu, Arda'nın uzun vadede gerek sakatlığa, gerek mental problemlere dayalı performans düşüklüğü yaşaması her ne kadar görünürde olan bir şey olmasa da muhtemel. Dolayısıyla futbolunun zirvesinde olan Süper Lig oyuncularının aldığı bu rakamlar Arda Güler için bu noktada iyi rakamlar. Ancak işin Arda Güler boyutu bence çok daha detaylı ve titizlikle hareket edilmesi gereken bir boyut. Arda Güler'in Fenerbahçe'de muhafaza edildiği, şans verildiği - ki bence bu şans ilerleyen yıllarda katlanarak artacaktır - ve ana plan olduğu bir atmosfer var. Bu atmosferden ayrılırken gidilen durağın aynı şartları sunup sunmayacağını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Zira futbolunu tam anlamıyla olgunlaştırmadan giden oyunculardan en çok zaman kaybeden ve hırpalanan oyuncular orta saha oyuncuları oluyor. Ömer Faruk Beyaz ve Emirhan İlkhan, Arda'nın mevkidaşları sayılırlar ve kısa vadede buldukları fırsatlar, Arda gibi futbolu oynamaya daha hazır bir oyuncu için yeterli olmayacaktır. Ancak verdiğim Bellingham örneğinde olduğu gibi, şartları iyi ve gelişim odaklı bir kulübe gider ve kendini kanıtlamaya mücadele ederse işler çok başka da olabilir. Verilen teklif odaklı değil, gittiği takımın ana parçası olup olmayacağının temel prensip alınacağı iyi bir projeye imza atmak gerekiyor. Umarım süreç Arda'nın lehinde işler.