Fenerbahçe, 5 yıllık Ali Koç döneminin ilk kupası kazandı. Türkiye Kupası finalinde Başakşehir'i yenen sarı-lacivertliler, bu kupayla hem Ali Koç başkanlığındaki ilk kupasının, hem de 2014 yılından beri kazandığı ilk kupanın sevincini yaşadı. Bu kupayı Fenerbahçe'nin 2022/23 sezonunun ölüm öpücüğü olarak yorumlamak mümkün, zira takımı başarıya sürüklemesi umuduyla getirilen sayısız hocalardan belki de en kariyerlisi olan Jorge Jesus'un vedasıyla kapatılan bu sezon, tıpkı diğerleri gibi ne Süper Lig şampiyonluğuna, ne de Fenerbahçe'de yapılabilecek uzun çaplı bir reformasyona yetmedi. Dahası, Portekizli hocanın etrafında şekillendirilen kadro da bir sonraki teknik adama devredilmek üzere Fenerbahçe'nin elinde kaldı. Belki Fenerbahçe'nin sportif başarı tablosu açısından son dönemlerdeki en iyi sezonu olsa da, ben bu sezonun Fenerbahçe'ye kazandırdıklarından çok kaybettiklerinin ağırlıkta olduğunu düşünüyorum. Uzun zamandır geriye sayan Ali Koç'un sayacı, ufukta bir kongrenin konuşulduğu bu atmosferden iyiyden iyiye ikaz lambalarını kırmızı renkle yakıyor ve bu sezonun bu lambayı yeşile döndürebilecek bir potansiyeli vardı. Peki neden olmadı?
Öncelikle Fenerbahçe'nin sezon başında elinde sahip olduğu şeylerle başlamak gerekiyor. Fenerbahçe, 2021/22 sezonunun sonuna gelindiğinde, sezonu 2. sırada bitirmiş, eldeki imkanlar dahilinde Vitor Pereira'nın vedasının belki daha sancılı olabileceği bir atmsferi hem yumuşak hem de bir takım kazanımlara sahip olunarak geçtiği bir yılı geride bırakmıştı. İsmail Kartal'ın Ocak ayında göreve gelişiyle beraber takım çıkışa geçmiş, son düzlükte galibiyetler alınmış ve takımın ilk yarıda performans düşüşü yaşayan bazı oyuncuları bu yenilenen yapıda kendine yer bulmuştu. Özellikle orta sahada Miha Zajc, Miguel Crespo ve Mert Hakan Yandaş'tan oluşan dinamik bir yapı oluşturan İsmail Kartal, belki beklentilerin daha düşük olduğu bu ekibi de işlenebilir bir istasyona dönüştürmüştü. Takımın alternatif santraforu konumunda olan Serdar Dursun özellikle Mayıs ayında iyi bir çıkış yaşamış, skor üretmiş ve A Milli Takım'ın Haziran ayında oynayacağı maçlar için kadroda yer almıştı. Bir diğer önemli - ve bence en önemli - kazanım da Arda Güler'di. İsmail Kartal'ın göreve geldikten sonra zaman zaman forma fırsatı vermeye başladığı Arda Güler bu dönem taraftarın yüzünün Fenerbahçe'nin maçlara dönmesinde çok önemli bir sebep oluşturmuştu. İşte tüm bu şartlar ışığında İsmail Kartal'ın geçici görevinin Fenerbahçe'nin önümüzdeki sezonuna iyi bir taban hazırlamış olduğunu söylemek mümkün.
Bu noktada İsmail Kartal'ın Fenerbahçe için misyonu tamamlanmıştı ve bu temeli önümüzdeki sezonda şampiyonluğa sürükleyecek ve belki daha uzun vadeli projeler için reforme edecek teknik adamla anlaşılması gerekiyordu. Jorge Jesus isminin henüz sezonun bitişine doğru yüksek sesle dillendirildiğini ve çok geçmeden henüz Haziran ayının başında da anlaşıldığını söyleyerek, aksiyona geçme noktasında Ali Koç yönetiminin iyi bir iş çıkardığını belirtmek gerekiyor. Zira bu zaman dilimi Jorge Jesus'un planlamasını yapması adına iyi bir imkan ve zaman tanıyacaktı. Nitekim çalışmaların başlamasıyla beraber Jorge Jesus'un talepleri bir bir yerine getirilmeye başlandı. Daha Fenerbahçe'nin start vermesiyle birlikte Jesus'un talebi olan Bruma, Lincoln ve Arao'nun kampa yetiştirildiğini, Temmuz ayı sonuna kadar Joao Pedro, Gustavo Henrique gibi isimlerinin transferlerinin bitirildiğini söylemek gerekiyor. Dolayısıyla Jorge Jesus'un planının işlememesi için herhangi bir sebep olmaması gerekiyordu. Dinamo Kiev mağlubiyeti - ki Dinamo Kiev'in, iki kamp yapmış Fenerbahçe'den daha hazır bir takım olmasına imkan olmadığını söylemek gerekiyor - hazır olmamakla açıklandı ve transfer döneminin sonuna kadar Jorge Jesus'un isteği doğrultusunda bir yapı oluşturuldu. Bu dönemde bir diğer önemli sorun Fenerbahçe'nin 9 numarasıydı. Her ne kadar forvet oyuncusu olsalar da, Fenerbahçe'nin bu dönemde transferi ettiği ve edeceği Joao Pedro, Joshua King ve Michy Batshuayi birer hedef santrafor oyuncusu değildi, dolayısıyla Fenerbahçe'nin amacına hizmet etmeyecekti. Her ne kadar Enner Valencia bu boşluğu sezon içerisinde performansıyla doldursa da, Fenerbahçe'nin oyun planlamasının da buna göre bir takım yapısal fedakarlıklar verdiğini söylemek gerekiyor.
Sezona başlanmasıyla beraber Fenerbahçe'nin oyun formasyonu bir mesele haline geldi. Fenerbahçe Temmuz ayında yapılan Dinamo Kiev maçlarının iki ayağında, Ağustos ayındaki Slovacko maçlarının iki ayağında ve ligin başında oynanan 2 maçta 4'lü savunmayla, Ağustos ayındaki Austria Wien maçlarında ve ligin devamındaki maçlarda 3'lü savunmayla sahaya çıktı. Devamında Eylül ayında oynanan 4 maçın üçünde 3'lü, Ekim ayında oynanan 8 maçın beşinde 3'lü, devamında Dünya Kupası arası ve sonrası yeni yıla kadar oynanan 5 maçın ise sadece birinde 3'lü savunmayı tercih etti.
Bu durum bile başlı başına Jorgd Jesus'un bir projeyi kararlılıkla takip etmediğine dair bir işaretken, buna rağmen benim de hemfikir olduğum üzere Jorge Jesus'un sahaya koyduğu oyun bunun aksi yönünde, iyi şeyler barındırıyordu. Ancak Dünya Kupası arası Fenerbahçe'den pek çok şey götürecekti. Bu döneme değin Avrupa Ligi gruplarını namağlup lider bitiren ve Süper Lig'de sadece 2 mağlubiyetle Galatasaray'ın 2 puan önünde lider götüren Fenerbahçe, oyununun en önemli yapı taşını, tempo ve sürekliliğini kaybedecekti. Önce Trabzonspor'a mağlup olarak liderliğini kaybeden, ardından 8 Ocak'ta Galatasaray'a karşı büyük bir hezimet yaşayan Fenerbahçe, devre arasına bu şartlar altında girdi. Artık bir kadro mantığı ve oyun yapısı belli olsa da, bazı bireysel performanslar ve saha içi liderlik ciddi bir problem haline geliyordu. Özellikle ilk yarı ile ilgili en önemli eleştirilerimden birisi, takımın oyun itibariyle en hazır, istekli ve yetenekli oyuncusu Arda Güler'in dışarıda bırakılmasıydı. Fırsat bulduğu anlarda bu bağlamda iyi bir tablo sergilese dahi, Jorge Jesus, Ocak ayında Arda'ya mecbur kalmasına kadar bir tercih olamadı. Ardından yaşanan deprem felaketine değin oynanan 4 maçta 3 galibiyet ve 1 beraberlik kazanan Fenerbahçe, verilen ara sonrasında da iyi bir form grafiği tutturarak başladı. Avrupa'da Sevilla'ya karşı iyi performansını skora dönüştürme noktasında eksiklik yaşayan Fenerbahçe, buna rağmen en büyük kırılma noktasını Beşiktaş maçında 4-2 yenilmesiyle yaşadı. Akabinde yaşanan puan kayıplarının bu maçta alınan mağlubiyetin bir özgüven sorunu olduğunu düşünüyorum. Zira İstanbulspor ve Giresunspor karşısında da sonuca gitme sorunu yaşamasının bir tesadüf olmadığı kanaatindeyim. Nitekim, Fenerbahçe Mayıs ayında bir Trabzonspor galibiyeti alsa da, tüm bu kırılma noktaları, sıkıntılar Fenerbahçe'yi bir kez daha şampiyonun arkasında bıraktı.
Başlangıçta 2021/22 sezonundan bahsetmemin nedeni, Fenerbahçe'nin nasıl şartlar altında sezona girdiğini ve potansiyelini doğru anlamaktı. Fenerbahçe o gün itibariyle, bugün kamuoyunun hedefinde olan Mert Hakan Yandaş, İrfan Can Kahveci gibi isimlerden verim alınabildiği, Arda Güler'in Avrupa piyasasına pazarlandığı ve elinde çeşitli oyun varyasyonlarını minimal eklemelerle oynayabilecek bir kadroya sahipti. Yanlış anlaşılmasın Jesus tercihinden dolayı Ali Koç yönetiminin suçlanması gerektiğini düşünmüyorum, hatta Jesus'un gelişi kendi nazarımda bile heyecan vericiydi, ancak Jesus'un değil, Fenerbahçe'nin elindeki kadronun ve imkanların belirleyici olmadığını ve Ali Koç yönetiminin bundan sorumlu olduğunu düşünüyorum. Jesus'tan veyahut herhangi bir büyük teknik adamın başında olduğu bir projeden beklenen, eldeki yapının efektif bir şekilde değerlendirildiği, saha içi liderler çıkarıldığı bir sonuca varılmasıdır, ancak Jesus saha içi yaşanan problemlerle, zaman zaman başarısızlığını gölgeleyen açıklamalarıyla bundan uzak olduğunu gösterdi. Bu sezon çıkış sezonu olması gerekirken, yerinde sayılan bir sezon daha oldu. Bu da şunu sorduruyor "madem gelinen nokta bu olacaktı, neden bu denli masraf edildi?" Bunun ve bunun gibi sayısız sorunun cevabını vermesi gereken bir Ali Koç yönetimi var. Bu yönetim devam etmek istiyorsa dahi, hataların kabul edildiği, öz eleştirilerin olduğu ve camianın yenilendiği bir Olağanüstü Genel Kurul ile olabilir. Çok geçmeden, yeni kadronun planlamasının da yapılabileceği bir esneklikte bu kararın alınmasının Fenerbahçe adına en doğrusu olduğunu düşünüyorum.