Ana içeriğe atla

Vincenzo Montella ve A Milli Takım


Bundan kısa bir süre önce Stefan Kuntz dönemine dair bir değerlendirmede bulunduğumda, Kuntz döneminin iyi niyetli ancak yeterli olmayan bir çalışma olduğundan bahsetmiştim. Bu dönemi böyle değerlendirmemin en temel sebebi, ardından bir vizyon ve bir akıl olmasına rağmen bu vizyonun rotasını çizmek noktasında hem Kuntz'un hem mevcut TFF yönetiminin tercih yetersizlikleriydi. Öncelikle Milli takım yönetmek bir ortak akılın ortaya konmasıyla olabilirdi. Bu ortak akıl üzerinde uzlaşılan bir futbol geleneği de olabilir, oyuncu yetiştirme stratejisi de olabilir veya hiç değilse daha iyi projeler için sınırları çizilmiş bir geçiş dönemi de olabilir. Ancak, bunu sağlamanın birincil yöntemi o gün hedef olarak belirlenen maçları kazanmak, hedeflenen turnuvaya katılmak, hiç değilse bile bu süreç işlerken iyi bir oyun ortaya koymakla olur.


Geçtiğimiz süreçte Stefan Kuntz yönetiminde Türkiye A Milli Futbol Takımı bunu yerine getirmek konusunda bir hayli yetersiz kaldı. 2021'nin Eylül ayında başlayan süreçte 2023'e değin Milli takımımız ne ortaya sınırları belli olan bir stratejisi, ne de sürekliliği olan bir istikrar koyabildi. Faroe Adaları, Ermenistan gibi takımlara karşı alınan sonuçlar bir kenarda dursun, bu maçlarda galibiyete gitmenin yöntemlerini aramakta bile sınıfta kalan bir yönetim vardı. Bir yere varacağı düşünülen bir yol olsaydı bu projenin takipçisi olmak, Stefan Kuntz'un önünde bir barikat kurmak ve hocayı muhafaza etmek gerekirdi ancak gelinen noktada TFF'nin dahi bunu yapabilecek inancı kalmamıştı. Nitekim tam olarak 2 yıl süren bu dönem, başladığı gibi Eylül ayında bitti.

Bu noktada gelecek olan yeni hocanın misyonu çok önemliydi. Çünkü A Milli Takım halihazırda EURO 2024'e gitmek için mücadele ediyordu ve alınan sürpriz puan kayıpları takımımızı yıpratmıştı. Haliyle gelecek olan hoca süreci idareten mi gelecek, buradan başlayan yeni ve vizyoner bir proje mi başlayacak bunlar merak konusuydu. Yeni hocanın geleceği süreç içerisinde benim fikrim ve beklentim takımın mevcut kadrosundan en iyi tarifi çıkaracak ve bu tarifle sonuca gidecek bir Türk hocanın göreve gelmesiydi. Türk bir hoca tercih edilmesini istememdeki en önemli sebep, tabloyu tersine çevirmek için oyuncuları sahaya ve oynamaya net bir şekilde ikna edebilecek, otoriter bir kimliğin şüphesiz gerekliliğiydi. Çünkü Stefan Kuntz döneminde yaşanan en önemli kırılma noktalarından biri oyuncuların artık Stefan Kuntz otoritesine ve onun çevresinde şekillenen oyuna inancını yitirmiş olmasıydı. Örneğin Ermenistan gibi takımların biz gibi takımlara karşı ne oynayacağı az çok bellidir ve dolayısıyla bir plan çizmek de daha kolaydır. Ancak değil oyunu açmak için detaylı hücum setleri, çıkış planları, kadronun kalitesi bile bu gibi rakiplere karşı oyunu açmak için yeterli olmalıydı. Dahası böylesi bir kadro kalitesi, A Milli Takım forması aidiyetiyle birleştiğinde zaten yaşanandan daha iyi bir tabloyla karşılaşırdık. Ancak belli ki ne oynanan oyuna inanç kalmıştı, ne de Stefan Kuntz bu oyuncu grubunu A Milli Takım forması giydiğine ikna edemiyordu. Buna Stefan Kuntz'un oyuna reaksiyon göstermekte yetersiz kalması da eklendiğinde, benim ve pek çok futbolseverin zihninde oluşan çözüm, makul bir zemine oturuyordu. Ve benim aklıma ilk gelen isim de, Beşiktaş'ın yetersiz kadro şartlarına rağmen, o kadroyu doğru oyunu oynamaya ve Beşiktaş forması giydiğine ikna etmeyi başararak, üstüne üstlük ligin büyük çoğunluğunda güzel de bir oyun ortaya koyarak şampiyonluğa yürüyen Sergen Yalçın'dı. Ancak ne olduğu bilinmez, benim beklediğim ve istediğim tercih olmadı. TFF, Adana Demirspor'un eski hocası Vincenzo Montella ile anlaştı.

Şimdi hikayeyi biraz geriye sarmak ve Stefan Kuntz döneminin başladığı Eylül 2021'e dönmek gerekiyor. O dönemde Vincenzo Montella da Adana Demirspor'un başına henüz geçmişti. Vincenzo Montella Adana Demirspor'un başına geçmesiyle beraber Süper Lig'in o dönem 2. İtalyan teknik adamı olmuştu. Diğeri Fatih Karagümrük'ü ve sonrasında Alanyaspor'u çalıştıran, günümüzde de OGC Nice'le Fransa Ligue 1'in tozunu atan Francesco Farioli'ydi. Aynı sene bizim de katıldığımız 2020 Avrupa Şampiyonası'nı, hem de muhteşem bir oyun disipliniyle, İtalya kazanmıştı. Ben bundan önceki A Milli Takım yazımda, o dönem şartlarında ligimizde de tezahür eden ve Avrupa futbolunda da karşılık bulan İtalyan teknik adamlarla yol birleştirerek, bu ekolün takipçisi olmanın daha doğru olacağını söylemiştim. Ancak Hamit Altıntop'un idaresinde, A Milli Takım dümenini Alman bir hocadan ve Bundesliga'da çalışmış bir ekipten yana kullanmıştı. Geçen iki yıl gösteriyor ki, TFF bu çizgiye gelmeyi nihayetinde başardı ve İtalyan bir hocayla yollarını birleştirdi. Vincenzo Montella isminin de böyle bir yola girmek için makûl olduğu da şüphesiz.

Neden mi? Öncelikle Vincenzo Montella, ligimizde iki yıl çalışmış ve bu iki yılda istikrarı sağlamış bir hoca. Bu pek çoğu yabancı ve yerli hocanın bile bir takımda istikrar sağlamakta zorlandığı bir süre. Kendisi Adana Demirspor'da çıkışa geçerken yazdığım yazıda, bu görev için yeterliliğini kanıtlayan bir diğer önemli unsurdan ısrarla bahsetmiştim: iletişim becerileri. Montella, Adana Demirspor'da Belhanda ve Balotelli gibi kariyerli ancak, kariyerinde çalışılması zor addedilmiş isimleri saha içinde kendi istediği oyuna oynamayı ikna etmiş bir isim. Yukarıda A Milli Takım'ın en temel sıkıntılarından biri olarak nitelediğimiz sorun da bu. Her biri Avrupa'nın güzide takımlarında oynayan, o takımın oyununu kendi oyun karakterine entegre eden, o çalışma tempolarını ve o seviyeyi bekleyen bir oyuncu grubunu önündeki zor sınavlarda başarılı olabileceği oyuna ikna etmek ve sonuç almak... Vincenzo Montella göreve geldiği 21 Eylül 2023 tarihinden henüz 1 ay geçmeden bunu yapmayı başardı. Önce Hırvatistan karşısında muhteşem bir ilk yarı performansı ve ardından rakibinin oyun üstünlüğünü alma çabasına iyi bir reaksiyon gösterdi, sonrasında sahasında Letonya'yı sürklase etti. Ve nitekim Türkiye A Milli Futbol Takımı, EURO 2024 biletini aldı. Vincenzo Montella yalnızca iki maç galip gelmesine rağmen, öyle kritik bir dönemeci geçti ki, üzerindeki teveccüh katlanarak arttı. 

Peki bizi bekleyen süreçte ne yapılmalı... Öncelikle Vincenzo Montella'nın arkasında durulmalı. Vincenzo Montella bir aksilik olmadığı müddetçe, Sandro Puppo'dan beri - kaderin cilvesidir ki, Puppo da bir İtalyan - Milli takımızı ilk defa bir uluslararası turnuvaya götüren yabancı hoca olacak. Bu durumun bize bazı önemli artıları olacağı kanaatindeyim. İlki, bizim son iki turnuva katılımımızda (EURO 2016 ve EURO 2020) yaşanan en problemli süreç turnuvaya hazırlık kamplarıydı. Biri sansasyonlar, diğeri teknik hataların yaşandığı iki kamp süreciydi bunlar. Vincenzo Montella'nın - ki kendisinin de ilk milli takım hocalığı ve dolayısıyla ilk uluslararası turnuvası olacak - bu boşluğa izin vermeyeceği kanaatindeyim. Ayrıca Montella Coverciano'nun bir mezunu olarak, futbolun bir antrenman disiplininden geçtiğini çok iyi bilen bir isim. Şu anda kendi takımlarında iyi bir antrenman disiplininde olan oyuncular, hazırlık döneminde antrenman anlamında eksiklik yaşamayacaklardır. Tüm bunlar bizi iyi bir turnuvaya hazırlasa da, yaşanacak olumsuz bir senaryoyu da dikkatli bir biçimde tartmak gerekiyor. Zira her geçen yıl, her geçen dönem futbolumuzu geliştirme fırsatımızı elimizden alan, bizlere zaman kaybettiren süreçler oluyor. Montella'yla bunu değiştirmeye dair bir fırsatımız varsa, bunu tepmemeliyiz.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...