Ana içeriğe atla

Thiago Motta: 2-7-2, Bologna

Yazdığım yazılarda sıkça futbolu değişen ve gelişen bir olgu oluşu bakımından canlı bir yapıya benzetirim. 20. yüzyılda futbol her on yıllık süreçte yeni fikirleri kucaklarken, bu fikirlerin bazıları o dönemlerin hakim anlayışları olup başarıyı beraberinde getirmişti. Önceleri futbol literatüründe dahi olmayan mevkiler hayatımıza girmiş, Herbert Chapman'ın WM'i, 1952 Olimpiyatlarıyla beraber başarıya ulaşan ve bunu 1954 finaliyle taçlandıran Macaristan Milli Takımı'nın MM'i, ardından 1930'lardan itibaren önceleri Orta ve Batı Avrupa'da ortaya çıkan liberolar ve 1960'lara girilirken Brezilya'da gördüğümüz bek oyuncuları, futbolun adım adım değişimindeki çeşitli büyük fikirlerin meyveleri olmuşlardı. Bunu takip eden süreçte Antik Çağ Felsefesi'nde oluşan "ekol"ler gibi futbolun tavan fikirlerini takip eden çeşitli mikro fikirler ve bu fikirlere karşı anti-tezler üretilmiş, futbolun artık global bir eğlence aracı olduğu 21. yüzyılda, futbolun gözle görünürlüğü oyunun gelişim hızını arttırmıştı. 21. yüzyılın başına tekabül eden günümüzdeyse neredeyse oyunun her parseli üzerine planlar üretilen, maçların ve sezonların her olasılığa ve kondisyona hazırlıklı hale getirilmesinin merkez fikir olduğu bir futbol dünyası inşaa olmuştu. Artık futbolun çeşitli ekollerini teknik adamların dahi oyuncularında aradığı ortak kaygı, her daim kollektif bir anlayışın başarıyı getirdiği bu oyundaki en önemli unsura işaret ediyordu: saha içi çeşitlilik.

Bir futbolcu olarak ismini iyi bildiğimiz isimlerden biri de bu prensipleri bir felsefe haline getirmişti. "Defans hücum hattındaki ilk oyuncudan, hücum ise kaleciden başlayacak" diyen bu isim İtalyan futbol adamı Thiago Motta'ydı. 2018 yılında futbolu bıraktıktan sonra Paris Saint-Germain'in U19 takımını çalıştırmaya başlayan Thiago Motta, tam olarak bu yıllarda futbol dünyasını ikiye bölen bir fikri, bu cümlelerle ifade etmişti. Sahaya 2-7-2 dizilişi ile dizilmeyi hedefleyen ve kaleciyi oyunun içerisine dahil eden bu oyun anlayışı o gün itibariyle ben de dahil herkese iddialı ve farklı gelmişti. Açıkçası günümüzde ve yakın gelecekte böylesi bir oyunu bu denli hızlı tesis etmek zordu, ancak futbolda bir fikri deneysel düzeyde görmeden yargılamak ve üstünü kapatmak hiçbir zaman doğru düşünce olmazdı. Özellikle bu fikri ortaya atan kişi Carlo Ancelotti, Jose Mourinho, Unai Emery ve Frank Rijkaard gibi teknik adamlarla çalışmış ve çalıştığı takımlarda iskeletin mühim bir parçası olmuş Thiago Motta ise...

PSG U19 takımıyla 2018 ile 2019 yılları arasında çalışan Thiago Motta için bu radikal fikirlerini dünya sahnesine göstermek için ilk fırsat 2019'un Ekim ayında gelecekti. Genoa'nın başına geçen Thiago Motta, elbette 2-7-2'yi direktman sahaya yansıtacak değildi, ancak gelecekte bunu yapabilecek bir isim olduğunun izlenimini vermek için şüphesiz bunu kanıtlaması gerekecekti. Ancak o gün itibariyle Thiago Motta'nın bu fikrini inovatif ve fütürist bulan ben de dahil olmak üzere pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğratacak, öte yandan bu fikri desteklemeyen insanların haklı olduklarını düşündürecek bir Genoa dönemi geçirdi Thiago Motta. Yeni takımındaki ilk maçı olan Brescia ve kupadaki Ascoli maçı dışında galibiyet alamayan Motta, Aralık ayının sonunu dahi göremeyecek ve Inter'e 4-0 yenildikten sonra görevinden ayrılacaktı. Bu ilk başarısızlığın ardından Thiago Motta için 2021 yılına kadar bir sessizlik hakim oldu. 2021 yılına gelindiğinde Vincenzo Italiano yönetiminde sürpriz bir başarı elde eden Spezia'da, Italiano'nun ayrılığı söz konusu olacaktı. Fiorentina'nın başına geçmek üzere Spezia'daki görevinden ayrılan Italiano'nun yerini doldurmak için gidecekleri isim ise, futbolun bir nevi "mad men"i haline gelen Thiago Motta olacaktı. Thiago Motta göreve geldiğinde Spezia zor bir dönemden geçiyordu. Transfer tahtası kapalı bir takım vardı ve kadro Serie A'da tutunmak için bir hayli dardı. Buna rağmen 2021/22 sezonunu San Siro'da alınan Milan galibiyeti ve Maradona Stadyumu'nda alınan Napoli galibiyetini de kapsayan 10 galibiyetle tamamlayarak 16. sırada tamamladılar. Sezonun bitmesiyle birlikte Spezia'yla yollarını ayıran Thiago Motta'nın sıradaki durağı ise Bologna olacaktı. Eylül 2022'de Bologna'da göreve gelen Motta için henüz hiçbir şey kanıtlanmış değildi. 40 yaşındaki İtalyan futbol adamı için Bologna kendini kanıtlaması için önemli bir fırsattı. İlk 4 maçında Juventus, Napoli ve Empoli'ye mağlup olup, Sampdoria'yla evinde berabere kalan teknik adam için soru işaretleri de beraberinde gelmişti. Ancak sonraki 4 maçını kazanan teknik adam, ilerleyen süreçte Inter, Atalanta ve Fiorentina karşısında iyi sonuçlar alacak ve sezonu 9. sırada tamamlayacaktı. Bu hiç de fena olmayan sonuçla beraber Thiago Motta'nın çıkışı başlıyordu.

2023/24 sezonunun başında Zirkzee, Lewis Ferguson, Orsolini gibi isimlere Saelemakers, Freuler, Stefan Posch, Victor Kristiensen ve Riccardo Calafiori gibi isimleri katarak bir iskelet yaratan Thiago Motta, radikal bulunan fikirlerini 2024'ün futboluna entegre edecek doğru yöntemleri bulmayı da başarmıştı. Hücum merkezli bir oyun anlayışı inşaa eden Thiago Motta, topun sahibi olmanın ana plan olduğu bu oyunla ligin bu anlamda en önemli takımlarından birisini ortaya koydu. Bu planda başında bahsettiğimiz defans oyuncularının hücumun ilk aktörleri olması prensibi de bir hayli önem taşıyor. Özellikle Calafiori'nin oyun kurma becerisi üzerinden koridor oluşturuyorlar. Basel'den transfer edildiğinde bir bek oyuncusu olan Calafiori'nin bir stopere evrilmesinin ardında, bir bek oyuncusunun topla gidebilme becerisini defansif aksiyonla birleştiren bir fikir var. Öte yandan topa sahip olunarak baskıyı üzerine çeken ve rakip takımın oyun boyunun açıldığı anda hızlı bir bloklar arası geçiş planı yaratan Thiago Motta'nın bu planındaki bir diğer önemli unsur takımın üçüncü bölgedeki top dağıtıcısı Lewis Ferguson'ın Joshua Zirkzee ile yaşadığı uyum. Giovanni Fabrian ve Freuler ikilisinden hareketli ve süpürücü olan Freuler'le, üçüncü bölgeye yanaşan Fabrian'ın oluşturduğu dinamizmin, Ferguson'un üçüncü bölgedeki hareketliliğiyle birleşmesinin sonucunda hem Zirkzee, hem de geniş alanda hücum eden ileri hattın kenar oyuncuları Orsolini ve Dan Ndoye alan buluyor. Bu set üzerinden hem Orsolini, hem de Zirkzee dokuzar gol üretti. Öte yandan Victor Kristiansen'in ve Stefan Posch'un da hücumcu bek rolleri olmaları aslında Thiago Motta'nın distopik oyun anlayışının izlerinin sürdüğünün bir örneği. Bu plan üzerinden Bologna'nın uzun zamandır elde ettiği en önemli başarılardan birini elde ederek ilk 4 sıraya yerleşerek tarihindeki yeni formatıyla ilk Şampiyonlar Ligi deneyimi için haftaları sayıyorlar. 

Kim bilir, belki uzak vadede Thiago Motta'nın fikirleri bir biçimde örneklerini verecektir ve futbola yerleşecektir. Benim bu hikayede kıymetli bulduğum esas konu ne kadar ulaşılmaz ve zor olursa olsun futbolun bu fikirlerle gelişecek oluşu. Belki radikal bir futbol anlayışı bir kalıba sığdırılarak bir sonuç oyununa dönüştürüldü bu örnekte, ancak Thiago Motta kanıtlamaya başladığı teknik adamlık becerisiyle beraber işin başında yapamayacağı fikirlerinin aksini göstererek ortaya attığı fikrin altını doldurabilecek bir beceriyi dünya futboluna kanıtlamış oldu. Yeni nesil teknik adamların içinde takip edilmesi gereken bir örnek teşkil ediyor. Bologna'nın ve Thiago Motta'nın futbolunu takibe değer buluyor ve futbolseverlere hakemlerin, teknik adamlar ve felsefelerden daha ön planda olduğu futbol iklimimizden nefes almak için bir fırsat olarak tavsiye ediyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...