Ana içeriğe atla

Çekoslovakya 1976: Panenka Sürprizi

Futbolda 1970'li yılların sporun gelişimindeki öneminden ve etkisinden bu yazı serisinde sıklıkla bahsetmişimdir. Bu dönemde özellikle Avrupa futbolunda kulüpler bazında artan rekabet ve oyun yetiştiriciliği milli takımlara da yansıyor, milli takımlar bazındaki turnuvalarda da bunun bariz etkileri görülüyordu. 1970'li yılların ilk Avrupa Şampiyonası'nı kazanan Batı Almanya, devamındaki süreçte Gerd Müller, Franz Beckenbauer, Overath, Paul Breitner, Rainer Banhof gibi yıldızlarıyla 1974 Dünya Kupasını da kazanıyordu. O turnuvada finalin diğer tarafı ise, futbolun ilerleyen yıllarını tümden değiştirecek olan total futbol tezinin mucidi Rinus Michels ve onun öğrencileri Hollanda'ydı. Tümüyle topa sahip olmaya dayalı, oyunun savunma yükünün de, hücum yükünün de kollektif bir biçimde kabul edilmesini öngören bu tez, 70'li yılların başında Ajax'la, ilerleyen yıllarda da Barcelona gibi takımlarda vukû buluyordu. Henüz 2. dakikasında öne geçtikleri finalde, Breitner ve Müller'in golüne engel olamayan Hollandalılar, Johan Cruyff liderliğinde iddialı geldikleri bu turnuvadan ikincilikle ayrılıyordu. Öte yandan bu rekabeti mikro ölçekte bu iki takımın iki büyük yıldızı Beckenbauer ve Johan Cruyff'a endeksleyen futbol seyircisi, "Sarı Fare" ve "Kayzer" arasındaki bu mücadeleyi o güne değin yaşanmış en büyük futbolcu rekabeti olarak tanımlıyordu. Bu iki takım, futboldaki pozitif etkilerini günümüze değin sürdürecek, çok önemli bir kırılma noktasının oluşumuna hizmet edeceklerdi.

Futbolu boydan boya çevreleyen Alman ve Hollanda etkisindeki bu dönem, 1976 Avrupa Şampiyonasını da pek tabii çevreleyecekti. Avrupa Şampiyonalarının beşincisi için, yine bildiğiniz gibi 32 takımla düzenlenen elemeler, yine sürprizlere ve üst düzey futbol rekabetine gebeydi. Öyle ki, bu elemelerin 1. grubunun ilk maçı üzerinden uzun vadeli bir turnuva bahsi oynansa, bu bahis pek çok insanın parasını kaybetmesine sebep olacaktı. Futbolda hep sürprizlerin takımı olan Çekoslovakya, hem Dünya Kupalarında, hem de Avrupa Şampiyonalarında bu kimliğini sürdürmeyi başarıyordu. Buna karşı 1. grupta, o dönemin kulüp futbolundaki esen rüzgarını arkasına alan, iyi futbolcular yetiştiren İngiltere, onların rakibiydi. Öte taraftan o günlerini siyasi iklim açısından karışık geçiren Kıbrıs ve Benfica ile Porto'nun önemli yıldızları Nené ve Fernando Gomes'i kadrosunda barındıran Portekiz grubun diğer takımlarıydı. Grubun ilk maçında Manchester City'li Colin Bell'in iki golüyle Çekoslovakya'yı 3-0 mağlup eden İngiltere, gruba iyi başlıyordu. Ancak ilerleyen maçlarda hem Portekiz'e iki kez puan kaybetmelerinin, hem de Bratislava'da Çekoslovakya'ya 2-1 mağlup olmalarının sonucunda, grup liderliğini Çekoslovakya'ya kaptırıyorlardı. 2. Grupta turnuvalar tarihinin iki tecrübeli temsilcisini de yenerek grubu lider tamamlayan Galler sürprizi yaşanırken, 3. grupta Yugoslavya lider tamamlayarak çeyrek finallere adını yazdırıyordu. 4. Grupta İspanya namağlup çıkarken, son Dünya Kupası finalisti ve üçüncüsünü bir araya getiren 5. grupta eşit puan toplayan iki takımdan Hollanda, Polonya önünde grubu lider tamamlıyordu. Milli Takımımızın olduğu 6. grup, futbol tarihimizde önemli bir yere sahipti. Çünkü üst düzey bir rekabetin oluştuğu bu grupta lider Sovyetler, grubu 8 puanla tamamlarken, milli takımımız bir galibiyetin grup liderliği anlamına geldiği bir düzlemde grubu 6 puanla 3. sırada tamamlıyordu. Bu elemelerde millilerimiz İsviçre'ye karşı iki maçta bir galibiyet ve bir beraberlik alırken, İzmir Atatürk Stadyumu'nda oynanan maçta Sovyetler'i 1-0'la geçiyorduk. Turnuvanın 4 finaline de imzasını atmış, ciddi bir favori olan Sovyetler karşısında alınan bu galibiyet grup liderini, liderlikten etmeye yetmese de, pozitif bir adım olarak futbolumuza not ediliyordu. Almanya'nın iki tarafından Batı Almanya, 8. grubu rahat
biçimde lider tamamlarken, Doğu Almanya 7. grupta son yarı finalist Belçika'nın arkasında grubu 2. tamamlıyordu. Nitekim grupların ardından çeyrek final eşleşmeleri belli olmuştu. Turnuvanın sürprizlerinden Galler karşısında birinci maçta aldığı 2-0'lık galibiyeti, Cardiff deplasmanında korumayı başaran Yugoslavya, turnuva finallerine gitmeyi başardı. Turnuvanın favorilerinden Hollanda, komşusu Belçika'ya karşı ne tesadüftür ki bir Belçika Ligi efsanesi olan Rob Rensenbrink'in hat-trick yaptığı maçta 5-0'lık bir galibiyet alırken, Heysel'de oynanan ikinci maçı da Johnny Rep ve Johan Cruyff'un golleriyle geçiyordu. Vicente Calderon'da yenişemeyen taraflardan Batı Almanya, Münih Olimpiyat Stadyumu'nda rakibi İspanya'yı 2-0'la geçerek turnuvaya adını yazdıran üçüncü takım oluyordu. Ancak eşleşmelerden biri, sürpriz dozajı açısından diğer üç maça kıyasla çok daha önemliydi. Çekoslovakya'yla, üç kez finalisti ve ilk turnuva şampiyonu Sovyetler'i karşı karşıya getiren eşleşmede, rakibini evinde 2-0 yenmesinin akabinde, Kiev'de oynanan maçtan Móder'in iki golüyle beraberliği çıkaran Çekoslovakya, 1960'dan beri ilk kez turnuvaya katılırken, eksiksiz bir turnuva katılımı olan Sovyetleri turnuva dışına itiyordu.

Yugoslavya'da Zagreb ve Belgrad'ta oynanmasına karar kılınan turnuva finalleri, Almanya ve Hollanda rekabetini de sahneye taşırken, karşılarına Yugoslavya ve Çekoslovakya'yı getiriyordu. Tarafların çapraz eşleşmesi sonucunda Çekoslovakya ile eşleşen Hollanda, büyük bir sürpriz yaşayacaktı. Bariz favori oldukları maçta Çekoslovakya'nın liberosu Anton Ondruš'un bir Hollanda kalesine bir de kendi kalesine gönderdiği iki golle maç uzatmaya gitti. Son Dünya Kupası finalisti Hollanda, rahat geçmeyi beklediği turda Zdenek Nehoda ve takımın 1,67'lik forveti Vesely'nin ayağından gelen gollerle Çekoslovakya'nın sıradaki kurbanı oluyordu. Çekoslovakya, tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası finalistiydi. Öte yandan Yugoslavya ile eşleşen Batı Almanya'yı da zor bir maç bekliyordu. Yugoslavya, Danilo Popivoda ve Dragan Dzajic'le henüz 30. dakikada 2-0 öne geçerken, bu dakikadan sonrası futbol tarihinde önemli bir geri dönüşü getirecekti. Köln'ün orta sahası Heinz Flohe'nin 64. dakikada attığı gol farkı bire düşüyordu. Almanların halen işi değiştirmek için 26 dakikası daha vardı. Turnuvadan sonraki iki yılda da gol krallığını ve Köln ile 1978 Bundesliga şampiyonluğu kazanacak olan Dieter Müller, 82. dakikada durumu eşitleyen golü atmakla kalmıyor, uzatma dakikalarında dört dakika arayla iki gol atarak, bu önemli geri dönüşte hat-trick'iyle başrolü alıyordu. Batı Almanya, 1972'den sonra 1976'da da Avrupa Şampiyonası finallerinin ikinci tarafıydı. Belgrad'taki finalin adı artık Çekoslovakya - Batı Almanya'ydı. Batı Almanya, kağıt üzerinde bu maça bir favori olarak çıkıyordu. Son iki büyük turnuvada iki şampiyonluğa imza atmışlardı. Ancak henüz daha ilk dakikalardan bu işin gidişatı, bize tam tersini göstermişti. Jan Svehlik ve Karol Dobias'ın golleriyle 2-0 öne geçen Çekoslovakya, henüz 25. dakikada bu üstünlüğü elde etmişti. Batı Almanya'nın hesapları artık ikinci bir geri dönüşe daha imza atmaktı. Turnuva gol kralı Dieter Müller'in golü, Almanların momentumu eline almasını sağlamıştı. Eintrach Frankfurt'un hücumcu orta sahası Bernd Hölzenbein'in son dakikada attığı golle maç uzatmaya giderken, Batı Almanya'nın bu hızla şampiyonluğa yürüyeceği düşüncesini hakim düşünce kılmıştı. 

Ancak böyle anlarda kader, ağlarını şampiyon için örüyordu. Uzatmaların 2-2'lik eşitlikle sonuçlanmasının ardından penaltı atışlarına geçilecekti. Çekoslovakya ve Batı Almanya, atılan 6 penaltı sonucunda 3-3'lük eşitlikle ilerliyordu. Ladislav Jurkemic'in gole çevirdiği penaltının ardından 4. penaltılarda sırada Uli Hoeneß vardı. Uli Hoeneß, Avrupa futbolunun en önemli yıldızlarından biriydi ve Bayern Münih'in o dönemki kadrosunda yeri büyüktü. Penaltıları atacak olanların isimleri verildiğinde, belki de kaçırması beklenen son isimlerdendi. Ancak 4. penaltılarda, kullandığı kötü penaltı, Çekoslovakya'nın 4. penaltıları önde geçmesini sağlıyordu. 5. penaltılar için Antonin Panenka topun başındaydı. Atacağı gol, Çekoslovakya'yı tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonu yapacaktı. Böyle özel anları, çok daha özelleştirmek oyuncunun zekasına ve futbol becerisine bağlıdır ve futbol tarihinde pozitif ve negatif etki eden sayısız önemli penaltı vuruşları olmuştur. Baggio'nun 94'te finaldeki penaltısı, Brehme'nin 90'da Almanya'yı Dünya şampiyonu yapan penaltısı ve niceleri... Ancak Panenka'nın 1976 finaline damga vuran penaltısı, sadece önemi neticesinde değil, bunun yanında vuruş şekliyle futbola damga vuracak, kendi ismiyle anılacaktı. Çekoslovakya'da Bohemians Prag'ta ve Avusturya'da Rapid Wien'de oynamış, şöhreti ülkesinin sınırları içerisindeki bir futbolcu, bu gecenin sonunda bir futbol fenomenine dönüşüyordu. Pele'nin delilik ve dahilik arasındaki çizgiyle açıkladığı bu penaltı vuruşu Çekoslovakya'yı tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonu yapıyordu. Almanlar, tarihinde ikinci kez çıktığı finalde, Çekoslovakya'nın elemelerden beri süregelen sürprizinin sıradaki kurbanı oluyordu. Teknik adamlık kariyerinin ilerleyen yıllarında Feyenoord ve Sparta Prag gibi takımları çalıştıracak olan Vaclav Ježek de, ismini Avrupa şampiyonu hocalar arasına yazdırıyordu.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...