Diktatörlerin futbola olan ilgisi ve futboldan edindikleri hepimizin malûmu... Futbol çıktığı ilk yıllardan beri politik atmosfere, popüler kültüre ve insanlara direkt etki eden, dokunan bir yapı olmuştur. Diktatörlerin siyasi mecrada dikkate aldıkları temel unsur ise insanları yönetebilecekleri en konforlu alanın kontrolünü ele almaktır. Francisco Franco da, bu diktatörler arasında istisnai bir örnek oluşturmuyor. İspanya'nın son diktatörü ve cumhuriyetin baskın idari biçim olmasından önceki son lideri olan Francisco Franco, futbolda da önemli bir figür olmayı başarmış bir isimdi. Kulüpler bazında Real Madrid'in yükselişinde çok önemli bir figür olan, tuttuğu takımın hem Avrupa'da, hem de İspanya'da lider takım olmasını sağlayan, Dünya'nın o dönem en önemli oyuncularından olan Alfredo di Stefano ve Ferenc Puskas'ı İspanyol vatandaşı yaparak Milli Takım'da oynatan, Barcelona'nın yıldızı Luis Suárez, Real Madrid'ten Amancio Amaro ve Paco Gento gibi yıldızlardan oluşan jenerasyonun organize olmasında etkisi olan kişi. Real Madrid'e olan tutkusu, bugüne değin süregelen takım kültürünün ilk tohumlarının atıldığı dönemde, takımın ateşleyici gücü ve baskı unsuru olmuş, peşisıra hem La Liga şampiyonlukları, hem de Şampiyon Kulüpler Kupası zaferleri gelmişti.
İspanya için sırada 1964 Avrupa Şampiyonası vardı. Göreve getirilen Jose Villalonga, Real Madrid'le 1956 ve 1957'de Şampiyon Kulüpler Kupası kazanan takımın teknik direktörüydü ve İspanya ile Avrupa Uluslar Kupası'nda da bir zafer elde etmek istiyordu. Geçen turnuvada yaşanan çekilme kararının ardından, 1961 ve 1962 yılında üst üste iki sezon Şampiyon Kulüpler Kupası zaferleri de Benfica'ya gidince bu dönem İspanya için küçük bir duraksama dönemi olmuştu. Turnuva bu yönleri bakımından İspanya için önem arz ederken, öte yandan İngiltere, İtalya, Belçika ve Hollanda gibi takımlar da turnuvaya ilk defa katılma kararı almıştı. Birleşik Krallık ülkeleri Galler ve Kuzey İrlanda'nın da ilk katıldığı turnuva olan 1964 Avrupa Şampiyonası 29 takımın katılımıyla ön eleme turundan başladı. İtalya'ya Bologna'da 6-0, İnönü Stadyumu'nda 1-0 mağlup olan Millî takımımız, turnuvaya ön eleme turunda veda etti. İspanya iki maç sonucunda Romanya'yı 7-3'lük bir skorla elerken, turnuvaya ilk kez katılan İngiltere, Fransa'ya 1-1'in rövanşında Parc des Princes'te 5-2 mağlup olarak turnuvadan ön eleme turunda elenen bir diğer takım oldu. Bulgaristan, Eusebio'nun da formasını giydiği Portekiz'i üç maç sonunda elerken, turnuvanın en büyük sürprizlerinden biri Doğu Berlin'de yaşandı. Doğu Almanya'ya ilk maçta 2-1 mağlup olan 1962 Dünya Kupası finalisti Çekoslovakya, evinde de 1-1 berabere kalınca turnuvaya erken veda etti. İlk turnuvanın üçüncüsü ve Dünya Kupası'nın ikincisi olan Masopust'lu, Bubernik'li takımın ön elemede elenmesi de bir sürpriz oldu. Son 16 turuna geçildiğinde İspanya, Kuzey İrlanda karşısında sürpriz yaşamadı ve Gento'nun Belfast'ta attığı golle rakibini iki maç sonucunda 2-1'le geçti. Yugoslavya, Fransa ve Danimarka da rakiplerini elerken, son şampiyon Sovyetler Birliği ise İtalya'yı geçti. İlk turnuva katılımında Lüksemburg'a mağlup olan Hollanda turnuvaya Son 16 turunda veda etti. Çekoslovakya'ya karşı sürpriz yapan Doğu Almanya, Macaristan karşısında sürprizini sürdüremedi ve aynı yılın Olimpiyat şampiyonu Macaristan, çeyrek final turuna çıktı. Çeyrek Final'de Lüksemburg'u eleyen Danimarka, turnuvaya adını yazdıran ilk takım olmayı başardı. Turnuvanın favorilerinden İspanya, bu kez İrlanda Cumhuriyetini toplam 7-1 ile elerken, son şampiyon Sovyetler İsveç'i iki maçta 4-2 ile geçti. Son olarak Fransa'yı eleyen Macaristan, turnuvaya katılan dördüncü takım oldu.
Artık turnuva için bir ev sahibinin belirlenmesi ile beraber, finallere geçilecekti. Francisco Franco'nun bu turnuvada ev sahibi olmak istediği bilinen bir şeydi, ancak kendi nezdinde verilmesi gereken bir taviz vardı. Sovyetler Birliği de turnuva finallerine kalmıştı. Belki önceki turnuvada yaşananların çıkarılan dersi, belki de İspanya'nın hiç olmadığı kadar iddialı olmasının önünü kesmek istememesinin bir sonucu olarak Sovyetler Birliği'nin katılımını kabul etmek zorunda kaldı. İspanya finallere ev sahibi olmasının da avantajıyla beraber bir nevi favori olarak gideceklerdi ve şampiyonluk yolundaki en iddialı rakipleri Sovyetler Birliğiydi. Yarı Final'de İspanya, Macaristan ile eşleşirken, Sovyetler Birliği'nin rakibi Danimarka olmuştu. Santiago Bernabeu'daki Macaristan maçı, İspanya için beklenildiği kadar kolay geçmedi. Pereda'nın golüyle 35. dakikada öne geçen İspanya, maçı son dakikalara kadar koparmayı başaramadı ve Ferenc Bene'nin son dakikalarda attığı golle maç uzatmalara gitti. Uzatmalarda bireysel yeteneklerinden iyi faydalanan İspanya, 115. dakikada Amancio'nun golüyle final biletini aldı. Öte yandan Danimarka'yı Voronin, Ponedelnik ve Valentin Ivanov'un golleriyle geçen Sovyetler Birliği, finalde İspanya'nın rakibi oldu. Santiago Bernabeu'da 80 bin seyircinin teveccüh gösterdiği bir finalde, taraflar kupa için mücadele edecekti. Finalden bir gün önce Macaristan, Camp Nou'da Danimarka karşısında 3-1'lik galibiyetle üçüncülük apoletini takarken, bu maça gösterilen ilgi de herkesin enerjisinin ve odağının finalde olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Nitekim final günü geldiğinde de maç aynı hızla başladı. Turnuvada gösterdiği iyi performansı sürdüren Jose Maria Pereda'nın halen en erken Avrupa Şampiyonası Final golü olma özelliği taşıyan golüyle 6. dakikada öne geçen İspanya'ya, golden henüz 2 dakika geçmişken Spartak Moskova'nın Tatar asıllı futbolcusu Galimcan Hüseynov cevap verirken, bu dakikadan itibaren uzun süren sessizliği 84. dakikada bozan Marcelino, İspanya'yı kupaya taşıyordu. Marcelino'nun bu dokunuşu, o günden 4 gün sonra Real Zaragoza'yı Fuar Şehirleri Kupası'nda şampiyonluğa götürecek golle devam edecek, Marcelino üst üste hem ülkesini, hem oynadığı takımını kupaya uzandıracaktı. 4 yıl önce Gavriil Kaçalin yönetiminde kupaya uzanan Sovyetler Birliği, bu kez Konstantin Beskov yönetiminde mağlup olacaktı. Öte yandan mağrur bir komutan edasıyla kupa zaferini kutlayan Francisco Franco, 11 yıl daha ülkesinin diktatörü olmaya devam etti. Bugün Almanya'yla beraber Avrupa Şampiyonası'nın en çok şampiyon olan iki takımından biri olan İspanya, bir daha şampiyon olmak için 44 sene bekleyecek ve bu uzun bekleyişi üst üste iki şampiyonlukla bozacaktı. Jose Villalonga ise bu kupayla beraber İspanya'nın teknik direktör geleneğinin ilk önemli temsilcilerinden biri olacaktı.