Ana içeriğe atla

Gian Piero Gasperini ve Atalanta'nın Yükselişi

Bu blogda sık sık anlattığım teknik adam ve futbol takımı ilişkileri kendi içlerinde belli başlı özellikleri bakımından fraksiyon gösteriyor. Kimi teknik adam zaten halihazırda bir sistemi ve anlayışı olan takımlarla ortak nokta kurarak takımı başarıya sürüklüyor, kimi teknik adam geçmişte edindiği kimliği yanlış yönetim anlayışlarıyla kaybeden takımlara o kimliği tekrar kazanması konusunda ışık oluyor, kimisi de başarılı takımlara bu başarının sürekliliğini sağlayacak mentaliteyi sağlıyor. Ancak futbolun en grift ve en masraflı halini yaşadığımız günümüzde, hiçbir zaman belli bir seviyeye ulaşamamış takımları o ligin büyükleri arasına yazdıran, daha önce oluşmamış bir kimliği kazandıran teknik adam hikayesi halihazırda yok denecek kadar azdır. Dahası bu hikâye teknik adamlık kariyerinde de henüz çarpıcı bir şeyler başaramamışken, yolları birleştiği takımla hem kendi ismini hem de o takımın ismini parlatan özel bir hikâye olduğunda, bu çok daha ilgi çekici oluyor. Atalanta ve Gian Piero Gasperini'nin 2016'da birleşen ve 8 yıldır süren hikâyesi de bu tip bir hikâyeye örnek.

Gian Piero Gasperini futbolculuğunda Juventus, Palermo ve Pescara gibi takımlarda oynamış, futbolculuğunda Avrupa'da dikkat çekmeyi başaramamış bir isim. Antrenörlüğe de futbola başladığı gibi Juventus'ta başlayan İtalyan hoca, Juventus'un altyapısında 9 sene gibi uzun bir süre çalışıyor. İlk birinci adamlık deneyimi için 45 yaşını beklemek zorunda kalan Gasperini, bu deneyiminde de Serie C takımlarından Crotone'nin başına geçti. 2003/04 sezonunda başına geçtiği Crotone'yi Serie B'ye çıkaran Gasperini, 4 aylık küçük bir ara dışarıda bırakılırsa 3 sene Crotone'de çalışmaya devam etti. 2006 yılında o dönem Serie B'de olan İtalya'nın köklü ekiplerinden Genoa'nın başına geçen Gasperini için ilk önemli durak burası olacaktı. Genoa'yı 2006/07 sezonunda Serie A'ya çıkaran Gasperini, akabinde geçireceği 3,5 sezonda bir kez 4. olup UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etme tecrübesi de yaşayan Gasperini geçirdiği 4,5 yılın ardından Genoa'dan da ayrıldı. O dönem 53 yaşında olan teknik adam, ilk büyük takım deneyimini de bu dönemde yaşayacaktı. Leonardo'dan boşalan teknik adamlık görevi için Inter'in bir numaralı adayı oldu ve 2011 yılında görevi devraldı. Buna rağmen bir teknik adam için en talihsiz teknik adamlık tecrübelerinden birini yaşayarak, biri Şampiyonlar Ligi'nde Trabzonspor'a karşı olmak üzere çıktığı 5 maçta 1 beraberlik 4 mağlubiyet alarak sezonun 1. ayında görevinden alındı. Sonrasında futbolculuğunda da formasını giydiği Palermo'yla 6 aylık bir deneyim yaşadı, ancak takımının başında çıktığı 23 maçta 3 galibiyet 8 beraberlik 12 mağlubiyet alarak Serie A'nın dibine demir attı. Genoa'dan ayrıldıktan sonra iki ayrı takımla da dikiş tutturumadığı 3 yılın ardından Gasperini'yi tekrar oyunun içerisine sokacak olan şey, kendisi gibi bu üç yılı beklentilerin uzağında geçiren Genoa'nın tekrar kader birliği yapmak istemesi oldu. Genoa'da ikinci döneminde tekrar çıkışa geçen Gasperini, burada geçireceği 3 sezonda takımı son sıralardan uzak tuttu ve 2014/15 sezonunu 6. sırada tamamladı. 2015/16 sezonunu Genoa'yla 10. sırada tamamlayan Gasperini, artık 58 yaşındaydı ve halen teknik adamlık için arzuları olan birisiydi. Bu tarihte yolları Atalanta ile kesişen Gasperini için Bergamo'da yeni bir macera için yeni bir pencere açılıyordu.

Atalanta, 1907'de Bergamo'da kurulmuş İtalya'nın köklü takımlarından biri. 121 bin nüfuslu, İtalya'nın kuzey şehirlerinden biri olan Bergamo'nun tek futbol takımı olan Atalanta, 1937'den beri geçirdiği sezonların çok büyük bir çoğunluğunu İtalya'nın en üst seviye ligi Serie A'da geçirmiş, 1963 yılında bir de İtalya Kupası kazanmış. O gün itibariyle 109 yıllık geçmişi olan bu takım, ligin en eski temsilcilerinden biri olmasına rağmen kayda değer bir başarı elde edememiş, hiçbir zaman değil Avrupa futbolunun, İtalyan futbolunun bile en iyilerinden biri olamamıştı. 2015/16 sezonunu Edoardo Reja yönetiminde ligin 13. sırasında tamamlayan Atalanta, Gian Piero Gasperini'yi göreve getirdikten sonra takımın çehresi değişti. Daha ilk transfer sezonunda takımın iskeletini oluşturacak olan Rafael Toloi, Remo Freuler, Marten de Roon, Berat Djimsiti gibi isimleri kadrosuna katarak 2016/17 sezonunu 4. sırada tamamlayan Atalanta, Caldara'yı 19 Milyon €'ya Juventus'a satarak takımın bütçesini de genişletmeye devam etti. Hateboer, Pessina, Ilicic, Polomino, Gosens gibi oyunculara yatırım yaparak kadrosunu genişletmeye devam etti. Henüz ilk sezonunda takıma tarihindeki ilk 4. sıra tecrübesini yaşatan Gasperini, edindiği güvenle beraber istediği yapıyı kurmakta esnekti. Avrupa Ligi'nde mücadele ettiği 2017/18 sezonunu 7. sırada tamamladıktan sonra, 2018/19 sezonu İtalyan hocanın kariyerinde önemli bir milat olacaktı. Ilicic, Papu Gomez ve Duvan Zapata hücum hattını birleştirdiği, Hans Hateboer, Robin Gosens, Franck Kessie, Cristante, Pasalic, Freuler gibi günümüzde futbolda önemli yerlere gelmiş isimlerden oluşan dolu bir orta sahayla birleştiren İtalyan hoca, çok gol atan, risk alan bir oyun anlayışını benimsiyordu. O dönem 60 yaşında olan teknik adam, belki Juventus altyapısı günlerine dayanan bu oyunu inşaa sürecinin cefasını sürmeye başlamış ve 2019 yılında İtalya Serie A'yı 3. sırada tamamlayarak takımını tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi sahnesine taşımıştı. Kendisinin de ilk Şampiyonlar Ligi deneyimi olacak olan 2019/20 sezonunda Dejan Kulusevski'yi 39 milyon €'ya Juventus'a, Franck Kessie'yi 32 milyon €'ya Milan'a ve Bryan Cristante'yi 22 milyon €'ya Roma'ya gönderen Atalanta, kadrosunu Luis Muriel, Malinovski, Simon Kjaer gibi isimlerle güçlendirmişti. O sezon pandemi kriziyle beraber yarıda kalan Şampiyonlar Ligi takviminde Manchester City, Shaktar Donetsk ve Dinamo Zagreb'in olduğu gruptan 2. çıkan Atalanta, Son 16 turunda da yüksek skorlu geçen iki maç sonucunda Valencia'yı eleyerek kendini Çeyrek Final'e attı. Pandemi nedeniyle tek maçlık bir turnuva formatına dönülen sezonda, turnuvanın iddialı temsilcilerinden olan ve ilerleyen süreçte o sezonun finalisti olacak olan Paris Saint-Germain'in rakibi oldular. 67 dakikasının üstün götürdüğü maçta 90. ve 90+3. dakikalarda gelen gollere engel olamasalar da, futbol anlayışları ve arkalarında barındırdıkları özel hikayeyle futbol seyircisinin yoğun dikkatini ve alakasını üzerlerine çektiler. O sezonu ve sonraki sezonu da şampiyonluk iddiasıyla, şampiyonluk mücadelesinin içinde geçiren Atalanta, her iki sezonda da ligi 3. sırada tamamladı. 2020/21 sezonunda yine Şampiyonlar Ligi gruplarından çıkarak Son 16 turunda Real Madrid'e elenen Atalanta, 2021/22 sezonunda da Avrupa Ligi'nde Çeyrek Final başarısı gösterdi. Hem ligde, hem Avrupa'da gözde takımlardan biri haline gelen, dahası oyuncu üreterek Avrupa piyasasında ciddi bir üretici haline gelen Atalanta, buna rağmen henüz Gasperini yönetiminde bir kupa kazanmamıştı. 2021/22 sezonunu 8. sırada tamamlamasının sonucunda Avrupa kupalarından bir yıl uzak kalan Atalanta, ertesi sezonu 5. tamamlayarak 2023/24 sezonunda UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etmeye hak kazandı. Ademola Lookman, Teun Koopmeiners, Éderson gibi Avrupa'nın transfer marketinde yer alan gözde isimlerden oluşan kadrosuna Charles de Ketelaere, Gianluca Scamacca, El Bilal Toure gibi isimleri de katarak güçlendiren Atalanta, uzun bir süredir Gian Piero Gasperini'yle edindiği Avrupa kimliğini bir başarıya taşımak istiyordu. Sporting Lizbon, Sturm Graz ve Rakow'dan oluşan D grubunu lider tamamlayan Atalanta, Son 16 turuna direkt katılım hakkı elde etti. Son 16 turunda grupta eşleştikleri Sporting Lizbon ile tekrar rakip olan Atalanta, iki maç sonucunda rakibini elemeyi başardı. Çeyrek Final'de Atalanta'yı turnuvanın favorisi Liverpool bekliyordu ve bu pek çoğu futbol otoritesi nezdinde Atalanta için yolun sonu anlamına geliyordu. Ancak Anfield Road'ta büyük bir sürprize imza atarak Scamacca'nın iki golle yıldızlaştığı maçta 3-0'lık galibiyetle Bergamo'ya dönüyorlardı. Evlerinde 1-0 mağlup olmalarına rağmen Liverpool'u eleyen Atalanta, artık UEFA Avrupa Ligi yarı finalindeydi. Yarı finalde rakip Marsilya'ydı. Sezonu çalkantılı geçirmesine rağmen Avrupa'da istikrarlı bir yürüyüş sergileyen Fransız ekibi, Çeyrek Final'de Benfica'yı, Son 16 turunda ise Villarreal'i elemişti. İddialı geldikleri bir eşleşme olmasına rağmen, ilk maçta Velodromé'dan 1-1'lik beraberliği ve evinde 3-0'lık galibiyeti çıkartmasını bilen Atalanta, artık finalde o sezonun yenilmez takımı Bayer Leverkusen'in rakibiydi. Yine pek çoğu futbol otoritesinin nezdinde Atalanta için artık bu bir yolun sonuydu. Zira Bayer Leverkusen maç dahi kaybetmeyen, dahası final niteliğindeki müsabakalarda başarılı ivme ortaya koyan bir takımdı. Yalnızca kağıt üstünde değil, futbol dünyasının desteği anlamında da arka planda kalan Atalanta, buna rağmen söyleyecek bir şeyleri olduğunu göstermeyi başardı. Leverkusen'in sürklase etmesi beklenen oyunun üstünlüğünü ele alıp, çok erken dakikalarda baskı yoğunluğunu rakip yarı alana kuran Atalanta, henüz 26. dakikada Lookman'ın iki golüyle 2-0 öne geçti. Ben de dahil pek çok futbolseverin halen iplerin Leverkusen'in elinde olduğunu düşündüğü bu skorun ardından Atalanta, Leverkusen'in oyunu ele almasını sağlayacak unsurları rakibine vermedi. Oyunu istenilen seviyede tutmayı başaran Gasperini'nin öğrencileri Lookman'ın 3. golüyle son darbeyi vurarak Leverkusen'in mitleşen hikayesine son noktayı koymayı başardı. 

Bu final hikâyesi Atalanta'nın bir anti-kahraman olarak aktarıldığı bir hikâyeye dönüştü son günlerde. Buna rağmen, ben Gasperini ve öğrencilerinin başka bir takımın hikâyesinin bir parçası olduklarını düşünmüyorum. Gasperini öncesi tarihinde futbolda somut bir başarısı olmayan köklü bir takım, kademe kademe, ilmek ilmek işlenen bir projenin sonucunda Avrupa'da bir kupa elde etmeyi başardı. Gasperini ise 58 yaşından sonra kariyerindeki en özel hikayenin parçası oldu. İşte tam da bu alt metinden dolayı, Atalanta'yı bir anti-kahraman, başkasının hikayesinde bir yan parça olarak değerlendirmek bana haksızlık olarak geliyor. Atalanta, kendi hikâyesini kendi yazan, İtalya'nın en özel takımlarından biri...

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...