Ana içeriğe atla

Gök Mavililer 1968: Yazı Tura

İtalya, futbol milli takımlar bazında oynanmaya başladığından beri en iddialı takımlardan birisiydi. Faşist lider Benito Mussolini döneminde sporun ve özellikle futbolun ülkede ciddi bir ivme kazandığı, ilk katıldıkları Dünya Kupası olan 1934'e ev sahipliği yaptıklarını biliyoruz. Bu dönemde Vittorio Pozzo yönetiminde hem 1934, hem de 1938 Dünya Kupası'nı üst üste kazanan, bu dönemde Guiseppe Meazza, Angelo Schiavio, hem Arjantinle hem İtalya'ya Dünya Kupası finalinde oynama başarısı gösteren Luis Monti ve Orsi gibi oyunculardan oluşan kadrosuyla dikkat çeken bir İtalya görüntüsü vardı. Futbol, tıpkı Franco örneğinde olduğu gibi Benito Mussolini için bir propaganda aracıydı ve bu sporu önemsiyordu. O seviyede verilen bir önem de üst üste gelen kupa başarılarıyla sonuçlandı. İtalya, 1958 ve 1962'yi üst üste kazanan Brezilya'yla birlikte bu başarıyı paylaşırken, İtalya'yı o dönem 19 sene çalıştıran teknik adamlar Vittorio Pozzo, iki kez Dünya Kupası kazanan tek teknik adam olma başarısını sürdürüyor. 

Ancak İtalya için 1938'den sonra başarı uzunca bir süre sekteye uğrayacaktı. Savaş döneminin en dikkat çeken ülkelerinden olan İtalya, bu dönemde spor müsabakalarına ara verecek, akabinde 1943 ile 1949 arasında Serie A'ya ambargo koyan "Grande Torino" takımının Superga Uçak Faciası'nda hayatını kaybetmesi sonucunda merhum Bacigalupo, Aldo Ballarin, Guiseppe Grezar, Romeo Menti, Ezio Loik, Guglielmo Gabetto ve Valentino Mazzola gibi oyunculardan mahrum kalacaktı. Bu facianın hem üzüntüsü hem de yarattığı eksiklikle 1950'ye giden İtalya, burada gruplarda elenecek, ardından gelen 1954, 1958, 1962 ve 1966'da da keza Birinci Tur'dan öteye gidemeyecekti. Paralelinde ilerleyen Avrupa Şampiyonlarına da katılım sağlayamayan İtalya, 1964 elemelerinde Sovyetler Birliği'ne elenecekti. 1962'den 1966'ya kadar İtalya Milli Takımı'nı çalıştıran Edmondo Fabbri ile yollarını ayıran İtalya Futbol Federasyonu, yerine Atalanta ve Fiorentina gibi takımlarda çalışmış olan 47 yaşındaki Ferrucio Valcareggi'yi getirecekti. İtalya'nın 1968 elemelerine katılırken oluşan kadrosu da geçtiğimiz yıllara kıyasla daha iddialıydı. Napoli'nin kalesini koruyan, 20'li yaşlarının ortasındaki Dino Zoff, "Grande Inter"in iskeletini oluşturan kadrodan, Giacino Facchetti, Tarcisio Burgnich, Sandro Mazzola, Angelo Domenghini ve Cagliari'nin efsane santrafor Luigi Riva'dan oluşan kadro yapısıyla 1968 elemelerine katılacaklardı.

1968 Avrupa Şampiyonasına geçilirken, elemelere katılacak takımlarda da sayısal artış her turnuvada sürüyordu. Önceki turnuvada 29 olan sayı 31'e çıkmış, önceki turnuvadaki eleme sistemi, yerini bu 31 takımın 8 gruba ayrılmasıyla başlayan bir eleme sistemi almıştı. Bu 8 grubu lider tamamlayan takımlar çeyrek finalde eşleşecek, sonrasında da çeyrek finalde turu geçen dörtlü takım her zaman olduğu gibi dörtlü final turu için anlaşılan bir ülkede kozlarını paylaşacaktı. Ayrıca bu turnuva "Avrupa Futbol Şampiyonası" adıyla bilinen ilk turnuvaydı. Elemelerin başlamasıyla beraber, turnuva konusundaki iddialı takımlar da sivriliyordu. Gruplarda iki puanlı bir sistem vardı. İspanya ve Çekoslovakya'nın çekişmesinin olacağı 1. grupta Millî takımımız ve İrlanda'da yer alıyordu. Milli takımımız Ankara'da İrlanda'ya karşı alınan galibiyet dışında bu grupta galibiyetle tanışamazken, son maçta Çekoslovakya'nın İrlanda'ya yenilmesi İspanya'nın gruptan çıkması anlamına geliyordu. 2. grup 1966 Dünya Kupası 3.'sü Portekiz'i ve 1958 Dünya Kupası finalisti İsveç'i bir araya getiriyordu. Ancak grupta bu takımları mağlup eden, sürpriz biçimde Bulgaristan oldu. 3. grupta Sovyetler rahat bir biçimde turlarken, 4. grupta turnuvaya ilk kez katılma kararı alan Batı Almanya, turnuvanın önemli takımlarından Yugoslavya ile aynı grupta yer almıştı. Batı Almanya, Belgrad'ta Yugoslavya'ya karşı aldığı 1-0'lık mağlubiyeti Hamburg'ta 3-1'le telafi etse de, son maçında Arnavutluk ile berabere kalınca gruptan çıkma şansını Yugoslavya'ya kaptırdı. 5 ve 6. gruplardan Macaristan'la İtalya çıkarken, 7. grupta Fransa, Belçika'ya karşı, 8. grup olan Birleşik Krallık grubunda İngiltere, İskoçya'ya karşı mücadele etmişti. Belçika'nın Polonya'ya ayağının takılması, İskoçya'nın ise son maçta İngiltere'yi yenememesi sonucunda Fransa ve İngiltere turlayan taraflar oldular. Böylece Çeyrek Final'de karşılaşacak takımlar belli oldu. Çift maçlı eleme usulü oynanan Çeyrek Finallerde son şampiyon İspanya'yı iki maçta da mağlup eden İngiltere, finaller biletini alan ilk takım oldu. Yugoslavya Fransa'yı Belgrad'ta 5-1'le sürklase ederken, İtalya 95 bin kişinin önünde, 3-2'nin rövanşında, Bulgaristan'ı 2-0 mağlup ediyordu. Macaristan'ı 2-0'ın rövanşında Moskova'da seyircisinin de gücüyle 3-0 mağlup eden Sovyetler Birliği, turnuva finallerine üst üste üçüncü kez katılacaktı.

Finallere ev sahibi avantajıyla gidecek olan İtalya, 1934 Dünya Kupası ve 1960 Olimpiyatları'ndan sonra, üçüncü bir büyük turnuvaya daha ev sahipliği yapacaktı. Buna karşın turnuvaya ilk defa katılan İtalya ve İngiltere, turnuvanın tecrübeli takımları Sovyetler Birliği ve Yugoslavya ile eşlemişlerdi. 1966'nın Dünya Kupası şampiyonu İngiltere turnuvanın gol kralı olacak olan Dragon Dzajic'in golüyle turnuvaya veda ederken, İtalya'nın gök mavilileri için kader ağlarını örecekti. O dönemin futbol şartlarında, altın gol ve penaltılar gibi alternatif çözümler yoktu. Sonuç alınamayan maçlar ya bir sonraki maça kalır, ya da kura atışıyla belirlenirdi. İtalya'nın Sovyetler Birliği ile yenişememesi sonucunda gidilen uzatmalar da sonuç vermiyor, İtalya ile Sovyetler Birliği'nden kimin finale çıkacağını yazı tura atışı belirleyecekti. Son iki turnuvanın finalisti ve şampiyonu Sovyetler Birliği'ni turnuvanın dışına itecek olan bu yazı tura atışı İtalya için kaderin bir cilvesiydi. Finalin adı artık İtalya - Yugoslavya'ydı. Bu Yugoslavya'nın ikinci finali olacaktı ve İtalyanlara karşı bu şansı kırmak istiyorlardı. İngiltere'nin Sovyetler Birliği'ni yenerek üçüncü olmasının ertesi günü Roma Olimpiyat Stadyumu'nda toplanan 85 bin kişi kilidi çözülmeyen bir mücadele izleyeceklerdi. Dzajic'in 39. dakikadaki golüne 80'de Domenghini ile cevap veren İtalya, turnuvanın uzatmalara gitmesinin ardından bu kez farklı bir yöntemle, ikinci bir maç sonunda şampiyonluk arayacaktı. İki gün sonra aynı saatte toplanan İtalyanlar, bu kez Luigi Riva'nın 12, Pietro Anastasi'nin 31. dakikada attığı gollerle erken gülüyor, finalin kalanında başka gol olmaması sonucunda, uzun süren kupa sessizliğini bozuyordu. 28 sene sonra büyük bir turnuva kazanmışlardı. Bu başarıları 1970 Dünya Kupası'nda finalle devam edecek, bugün futbolun en önemli noktalarından olan İtalya, futboldaki yerini sağlamlaştıracaktı.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...

Fransa 1984: Platini'nin Turnuvası

Fransa Milli Takımı, son 20 yılın en başarılı ve istikrarlı takımlarından belki de ilki... Son yıllarda yaptıkları atılımlarla Dünya Futboluna sayısız genç futbolcuyu kazandırarak, futbolcu yetiştiriciliğindeki önder futbol ülkesi olmayı başaran Fransa, özellikle modern futbolu ihtiyacı olan atletizmi, oyun görüşü ve oyun aklı ile birleştiren oyun anlayışına uygun futbolcular yetiştirdiler, bu sayede de üst üste turnuva başarıları elde ettiler. 1998 Dünya Kupası ile başlayan 26 yıllık süre içerisinde, girdikleri 14 turnuvada 2 Dünya Kupası ve 1 Avrupa şampiyonluğu yaşadılar. Bunun dışında 2 Dünya Kupası finaline ve 1 Avrupa Şampiyonası finaline de adını yazdıran Fransa, bu süreçte Zinedine Zidane, Thierry Henry, Marcel Desailly, Franck Ribery, Karim Benzema, Didier Deschamps, Patrick Vieira, Antoine Griezzman gibi oyuncuların dışında, son jenerasyonun lider oyuncuları Kylian Mbappe, Aurelien Tchouameni, Eduard Camavinga gibi oyuncuları da Dünya futboluna kazandırdılar. Çok ...

"Bir Kupa Hocası": Simone Inzaghi

Dünya futbol tarihinde bazı teknik adamlar ucu kupaya giden turnuva yollarını diğerlerinden iyi yürürler. Bu teknik adamların kilit özelliklerini reaksiyon becerisi ve soğukkanlılık olarak nitelemek mümkündür. Özellikle çift ayaklı elemelerde 90 dakika üzerine kurgulanan plan kadar, 180 dakikalık yapılan bir program da takımı başarıya götürebilir. Özellikle elinizde beklentilerin nispeten düşük olduğu kulüpler olduğunda, eşleşmeleri kazanmaya dair pragmatik ve akılcı çözümler sizi başarıya götürüyor. Bunun en önemli örneklerinden biri de, bu sezon Şampiyonlar Ligi finaline uzanan Inter. En son 2010/11 sezonunda Son 16 turunun ötesini gören Inter, geçtiğimiz 12 sezona bir de UEFA Avrupa Ligi finali sığdırmış olsa da, 2009/10 sezonunda Mourinho önderliğinde yaşadıkları peri masalını tekrarlama noktasında yetersiz kalmışlardı. 2018 ve 2021 yılları arasındaki o üç sezonda değil Kupa 1'de ilerleme kaydetmek, gruptan çıkmayı bile başaramamışlardı. 2021 yılında Antonio Conte...