Borussia Dortmund uzun yıllardır Alman futbolunun Bayern Münih'e antitezi olarak kabul edilen bir futbol başkaldırısıydı. 2000'li yıllarla beraber hem çöküşü hem tekrar tepeyi gören Borussia Dortmund, özellikle son yıllarda hem görkemli Sarı duvarının, hem de Bayern Münih'in Bundesliga'ya kurduğu ambargoyu yıkmaya hep en yakın takım olmasının bir sonucu olarak ülkemizde çok sevilen, takdir edilen bir takım olmuştur. Buna futbolun yetiştirici takımlarından birisi de olduğunu eklediğimizde, aslında Borussia Dortmund pek çok profesyonel ve kulüplerimiz için de merceği altına alınması gereken bir örneği de teşkil ediyor. Bugün itibariyle finalinin adını öğrendiğimiz 2023/24 UEFA Şampiyonlar Ligi sezonunda Real Madrid'in karşısına yazılan isim olmayı da başaran Borussia Dortmund'un çok onurlu ve önemli bir görev bekleyecek.
Benim bu yazıda ele alacağım konu ise bu takımın kupaya son kez uzandığı 1997 yılı olacak. Aslında son kez finale uzandığı 2012/13 sezonundan beri hemen hemen her sezon gruplardan sonra ismini bir vesileyle gördüğümüz bu takım için Avrupa karnesinin en iyi olduğu yılları yaşıyoruz. Buna rağmen üçüncüsüne tanıklık edeceğimiz Şampiyonlar Ligi finalleri karnelerinde tek şampiyonluk mevzubahis 1997 senesinde yaşandı. 1991 yılında Borussia Dortmund teknik direktörlüğü görevine geldiğinde, o gün itibariyle yalnızca 1966'da Liverpool'a karşı elde ettiği bir UEFA Kupa Galipleri Kupası zaferi olan Borussia Dortmund'ta Hitzfeld ismi büyük bir değişimi ve dönüşümü beraberinde getirecekti. Göreve geldiği ilk sezondan önceki son sezonu Horst Köppel yönetiminde 10. sırada tamamlayan Borussia Dortmund, onun yönetiminde ilk sezonunda şampiyon Stuttgart'ın ardından ligi 2. sırada tamamlama başarısı gösterdi. Futbolculuğunun sonunda ve antrenörlüğünün başında İsviçre'de çalışma tecrübesi olan Ottmar Hitzfeld, İsviçreli Stéphane Chapuisat kadroya kattı. Ertesi sezon efsane Alman libero Matthias Sammer ve ilerleyen süreçte takımın önemli merkez oyuncularından olacak olan Stefan Reuter'i kadroya kattılar. Bu yeni kadro yapısıyla 1992/93 sezonunda Trapattoni'nin Juventus'una karşı UEFA Kupası finali mücadelesi verdiler. Lazio'dan kadroya katılan Karl-Heinz Riedle ve ilerleyen 6 yılda yine takımın önemli oyuncularından olacak olan Schalke'li Steffen Freund Hitzfeld'in sıradaki hamleleri oldu. İlk 3 yılında Bundesliga'da ve Avrupa kupalarında profilini güçlendiren Hitzfeld Dortmund'u 1995'te, 1957'den beri ilk kez Bundesliga şampiyonluğuna ulaştılar. Bu başarıyı 1996'da da tekrarlayan Sarı-siyahlı takım, Kohler, Ruben Sosa, Herrlich gibi oyunculara önemli yatırımlar yaparak 1997 takımın iskeletini oluşturdu. Nihayetinde 1997 yılına gelindiğinde bu turnuva için hayli tecrübesiz olan bu takım inanılmaz bir başarıya imza atacaktı.
Gruplarda Atletico Madrid, Widzew Lodz ve Steaua Bükreş'le eşleşen Borussia Dortmund, bu grubu 4 galibiyet 1 beraberlik ve 1 mağlubiyetle tamamladı. Atletico Madrid'e karşı alınan bu mağlubiyet Borussia Dortmund'u o Şampiyonlar ligi sezonunda takımın alacağı tek mağlubiyet olacaktı. Sırada Çeyrek Final vardı. O dönem Guy Roux yönetiminde dipten tepeye çıkan ve Fransa Şampiyonluğuna ulaşan Auxerre ile eşleyen Borussia Dortmund, kendileri gibi bu seviyeler için hayli tecrübesiz olan rakibini 3-1 ve 1-0'lık skorlarla geçerek, o dönemin lider takımlarından Manchester United'ın rakibi oldu. Kalede Schmeichel, defansta Neville kardeşler, Roy Keane, David Beckham, Paul Scholes, Ryan Giggs, Eric Cantona ve Andy Cole gibi çok önemli oyunculardan oluşan kadrosuyla turun bariz favorisi olan Manchester United'ı bekleyen bir sürpriz olacaktı. Evindeki maçta 48 bin kişinin önünde Tretschok'un golüyle rakibini 1-0 mağlup eden Dortmund için Old Trafford'ta da bir sınav olacaktı. Ancak Old Trafford gibi dönemin en önemli deplasmanlarından birinden de Lars Ricken'in erken golüyle galip ayrılan Dortmund tarihindeki ilk Şampiyonlar Ligi finali için Juventus'a rakip olacaktı. Juventus'u da Manchester United'tan ayırmamalıyız, zira kendileri son sezonun Şampiyonlar Ligi şampiyonlarıydı ve belki o gün itibariyle Avrupa futbolunun zirvesini temsil ediyorlardı. Buna o dönemin bir diğer önemli Avrupa takımı Ajax'ı rahatça geçmeleri de eklenince Dortmund'un içine gireceği mücadele daha da zorlaşıyordu. Nitekim 28 Mayıs 1997'de Münih Olimpiyat Stadyumu'nda oynanacak olan final Dortmund'un Ottmar Hitzfeld'le edindiği kimliğin ve başarının ne denli olduğunu gözler önüne seriyordu. Dortmund aslında Münih'te oynanacak finalde ev sahibi konumundaydı, ancak Juventus'un mevcut gücü ve kalitesi karşısında bu unsur olası başarıyı hafifletecek değildi. Karl-Heinz Riedle'nin 29 ve 34. dakikalarda attığı gollerle erken bir üstünlüğü elde eden Dortmund, Del Piero'nun 65. dakikada attığı gole 70. dakikada Lars Ricken'in golüyle tekrar cevap verince maç 3-1 Dortmund'un üstünlüğüyle sonuçlandı. Bu Borussia Dortmund'un ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu anlamına geliyordu. Bu onlar için tarifi olmayan bir mutluluk ve iftihardı.
Şampiyonlar Ligi her daim özel hikayeleri içinde barındıran bir turnuva olmuştur. Real Madrid'in üç sene içerisinde 2. kez finale çıkışı, Dortmund'un 11 yıl sonraki ilk finali ve 27 sene sonra ilk kez şampiyon olmak için vereceği mücadele. 27 yıl önce Avrupa'nın en gözde takımlarını eleyerek finale ulaştığında da, belki bu hikaye çok uzak bir ihtimaldi, ancak yıllar sonra yine Avrupa'nın zirvesindeki takımla karşılaşacaklar. Son kez finale ulaştıklarında ezeli rakipleri Bayern Münih'e bir "Der Klassiker"de mağlup olan Dortmund için bir kez daha bir hikaye yazma fırsatı kapıda... Genç hocaları Edin Terzic'le elde edecekleri olası bir şampiyonluğun daha da özel olacağını düşünürsek, bu final bir "Yeniden 1997" hüviyeti taşıyor. Bakalım Terzic, bir yeni Hitzfeld olabilecek mi?