İngiliz araştırmacı ve gazeteci David Winner, 2016 yılında Dünya futbol tarihini tümden değiştiren ve ezberleri bozan bir futbol anlayışını, "Total Futbolu" yazdığı kitabına bu yazının başlığındaki ismi vermişti; Harika Portakal... 1974 ve 1978 Dünya Kupası finallerinin mağlubu, ancak futbol tarihinin ebedî kazananı... "Zaferin değil, acının estetiğini konu alan", futbolun gelişiminin, içinde barındırdığı değerlerle ne kadar doğru orantılı olduğunu ve bazen kaybeden taraf iken bile, o noktaya geliş yönteminin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir futbol hikâyesi... Hollandalılar, 1960'ların sonunu ve 1970'lerin başını kapsayan süreçte kulüpler bazında attığı adımları, 1974 Dünya Kupası'nın göze en güzel gelen futbolunu atarak genişletiyor, Almanya'da filizlenen bir futbol rekabeti, futbolun yakın geleceğini tümden değiştiriyordu. Hollandalılar, futbolu kazanma olgusunun sınırlarından çıkararak, futbolun oynanış biçiminin, futbolun gerçek sahibi olan izleyenler nezdinde işleri ne denli değiştirdiğine dair iyi bir örnek sergiliyorlardı. Bu fikrin babası Rinus Michels, halen Dünya futbolunun en ilham veren isimlerinden kabul ediliyor, suyun bu tarafında olan, olmayan her teknik adam için üzerinde düşünülmesi gereken değerleri futbola kazandırıyordu. Finalin mağlup tarafı, futbolun seyrini geriye dönülmez biçimde değiştirecekti...
Bahsettiğimiz gibi 1974 ve 1978'de tekrar eden final başarıları Hollanda Milli Takımını futbolun zirvesine çıkarıyordu. Ancak futbolun bu yeni ve renkli yüzünü temsil eden Hollandalılar, sınırlarını çizdiğimiz bu dönemden önce futbolda o kadar da eski ve tecrübeli değillerdi. 1930'lu yıllarda 1934 ve 1938 Dünya Kupalarına katılmayı başaran Hollanda Milli Takımı, 1934'de İsviçre'ye, 1938'de sonrasında turnuvanın finalisti olacak olan Çekoslovakya'ya eleniyorlardı. 1938 ile 1974 yıllarını kapsayan 26 yıllık süreç, Hollanda'nın Milli Takımlar bazında futbolun merkezinden dışarıda kaldığı bir süre olacaktı. Avrupa'nın, mevcut düzenini ilan etmiş en eski ülkelerinden biri olan Hollanda, bu anlamdaki istikrarına rağmen, komşu ülkesi olan Almanya gibi futbolda erkenden kendini tamamlayamamış, iddialı bir noktaya gelmek için mevzubahis yılları beklemek zorunda kalmıştı. İtalya, İngiltere, İspanya, Almanya ve Portekiz gibi ülkelerin takımlarının etkisini hissettirdiği bu dönemde, kıvılcım ateşini yakacak olan başarı, ilk defa 1969'da gelecekti. O dönem Nereo Rocco'nun yönettiği Milan karşısında, Rinus Michels yönetiminde Şampiyon Kulüpler Kupası'nda finale çıkan Ajax, Pierino Prati'nin yıldızlaştığı final maçında rakibine 4-1 mağlup olsa da, Hollanda futbolunun zirveye çıkış serüveninin ilk adımlarını atıyordu. Nitekim bu adımın devamının gelmesi çok zaman almayacak, ertesi yıl Son 16 turunda son şampiyon Milan'ı da eleyen Feyenoord, Ernst Happel yönetiminde Hollanda futboluna ilk Şampiyon Kulüpler Kupası zaferini hediye edecekti. Bu başarı Feyenoord'la sınırlı kalmıyor, ezeli rakibini takiben Ajax'ın üst üste üç yıl Şampiyon Kulüpler Kupası'nda zaferi ulaşacağı yıllar geliyordu. Anlayacağınız, Hollanda futbolunun çıkışı, kulüpler bazında 4 yıl üst üste sürdürülen bir başarının beraberinde bir futbolcu yetiştirme anlayışıyla beraber geliyordu. Nitekim bu dönemde yetişen Cruyff, Johnny Rep, Ruud Krol, Johan Neeskens gibi isimler Hollanda Milli Takımı'nda önemli roller kazanarak, çıkışa geçen Hollanda futbolunun başrolleri oluyorlardı. Futbolda yerleşik bir noktaya evrilen Hollanda ekolüne rağmen, Avrupa Şampiyonaları sahnesinde Hollanda isminin parlaması için daha kısa çaplı adımlar geliyordu. İlk defa katıldıkları 1976'da üçüncü olan Hollanda, 1980'de grupları aşamayacak, 1984'te de katılma biletini alamayacaklardı. 1970'li yıllardan, 1980'li yıllara geçişte sportif başarı bir sürekliliğe kavuşamamış, ancak Marco van Basten, Frank Rijkaard, Ruud Gullit ve Koeman kardeşleri kapsayan yeni Hollanda jenerasyonu, kulüpler bazında önemli başarılara imza atıyordu. Başarıya aç Hollanda futbolu için, ciddiyeti arttıracak bir itici güç gerekiyordu. Bu yıllarda Hollanda Milli Takımı bir teknik adam sıkıntısı çekiyor, PSV Eindhoven'ın efsane teknik direktörü Kees Rijvers, 1984'te görevinden ayrılıyordu. Bu 10 yıllık süreçte takımla en uzun süreyi geçiren teknik adam olan Rijvers'ten sonra aynı istikrarsızlık sürmeye devam edecekti. Ta ki, Hollanda'nın efsane teknik adamı Rinus Michels'in kulübeye dönüşüne kadar...
1986'nın Nisan ayında tekrar göreve gelen Michels için, bu Hollanda Milli Takımı ile üçüncü dönem demekti. 1984'te Rijvers'in görevinden ayrıldığı dönemde, 2 aylık bir süre için takımı çalıştıran Michels, verdiği 2 yıllık aranın ardından görevine tekrar dönüyordu. Hollanda futbolu, bu bağlamda ikinci bir bahar yaşıyordu. 1986 Dünya Kupasına katılamayan Hollandalılar için, sıradaki hedef 1988 Avrupa Şampiyonası olacaktı. Öte yandan 1988 Avrupa Şampiyonası'nın organizasyonu ile ilgili önemli gelişmeler vardı. 1974 Dünya Kupası'ndan sonra ilk kez büyük bir futbol turnuvası düzenlemek için aday olan Batı Almanya, turnuvanın ev sahibi olacaktı. Bu hem Michels, hem de Hollanda için yeniden bir geçmişe dönüş anlamına geliyordu. Nitekim 1986'nın sonbaharıyla beraber, Avrupa Şampiyonası elemeleri başlıyordu. 1. Grup son Avrupa Şampiyonası finalisti İspanya'nın olduğu gruptu. Aynı grupta bulunan ve 1986'da Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu olan Steaua Bükreş'le futbolunun zirvesini yaşayan Romanya, İspanya'yı zorlayacaktı. Sevilla'da rakibine 1-0 mağlup olmasına rağmen, Bükreş'te Altın Ayakkabı ödüllü Dorin Mateut'un iyi performansıyla 3-1 galip gelen Rumenler, Avusturya ile berabere kalınca liderlik yarışında İspanya'ya mağlup oldular. 2. Grupta bulunan İtalyanlar, 1984 elemelerinde yaşadıkları hüsranı tekrarlamak istemiyorlardı. İsveç ve Portekiz'in olduğu gruptan lider çıkmayı başarıyorlardı. 3. Grup, son Avrupa şampiyonu Fransa ve Avrupa Şampiyonalarında ciddi bir geçmişi olmasına rağmen son üç turnuvaya katılamayan Sovyetlerin olduğu gruptu. Valeriy Lobanovsky yönetimindeki Sovyetler, Fransa'ya ciddi bir sürpriz yaşatarak Parc des Princes'te Fransa'yı 2-0 mağlup ediyor, dahası turnuva biletini de almayı başarıyorlardı. Son şampiyon Fransa, şok yaşayarak turnuvanın dışında kalıyordu. 4. Grup Milli Takımımızın dışında, İngiltere ve Yugoslavya'nın olduğu gruptu. Gruptan lider çıkan İngiltere, bunun yanısıra futbol tarihimizin en büyük travmalarından birini yaşatarak Türkiye Milli Takımını 8-0 mağlup edecekti. Wembley'de oynanan ve Gary Lineker'in 4 gol attığı maç, futbol tarihimizde uzun yıllar unutulmayacak bir skor olarak hafızalara yerleşiyordu. Rinus Michels ve Hollanda, 5. grubu namağlup lider tamamlamayı başarırken, Çekoslovakya ile Danimarka'nın rekabetine tanıklık eden 6. gruptan çıkan taraf, Danimarka oluyordu. 7. ve son grup, denk takımların olduğu gibi gruptu, ancak kadrosunda Frank Stapleton ve Paul McGrath gibi Manchester United oyuncularını barındıran İrlanda, grubu lider tamamlayarak Avrupa Şampiyonasına katılan 8. takım oluyordu.
Artık Avrupa Şampiyonası finalleri için takımlar Almanya'ya gidecekti. Her geçen turnuvada artan şehir ve stadyum sayısı bu turnuvada da artışa devam ediyor, Batı Almanya turnuvayı 8 ayrı şehirde düzenliyordu. Turnuvada grupların da belli olmasıyla beraber, 10 Haziran'da Düsseldorf'ta açılış maçı olan Batı Almanya - İtalya maçı oynanacaktı. A grubu, ev sahibi Batı Almanya, son turnuva finalisti İspanya, İtalya ve Danimarka'nın olduğu gruptu. Batı Almanya, hem ev sahibi oluşunun hem de Rudi Völler, Jürgen Klinsmann, Lothar Matthaus gibi oyunculardan oluşan iddialı kadrosunun avantajıyla grupta kağıt üstünde favori konumundaydı. Mancini ve Brehme'nin karşılıklı iki golüyle 1-1 beraberlikle biten açılış maçında Batı Almanya ve İtalya puanları paylaşıyordu. İlk maçların diğerinde, bol gollü geçen maçta 3-2'lik bir skorla Danimarka'yı geçen taraf İspanya oluyordu. İkinci maçlardan Batı Almanya'yla Danimarka'yı karşı karşıya getiren maçtan Klinsmann ve Olaf Thon'un golüyle 2-0 galip ayrılan taraf Batı Almanya oluyordu. Frankfurt'ta oynanan maçta Vialli'nin golüyle galip gelen İtalya, İspanya'ya büyük bir darbe vururken, gruptaki işleri de bir hayli karıştırıyordu. Son maçlara girildiğinde, ilk iki maçtan puansız çıkan Danimarka'nın bile grupta iddiası vardı. Ancak baskın mücadele kalan üç takım arasındaydı. Batı Almanya, Rudi Völler'in iki golle yıldızlaştığı maçta İspanya'yı 2-0 mağlup ediyor ve Danimarka'yı aynı skorla yenen İtalya'yla beraber yarı finale yükseliyorlardı. B grubunun da, A grubundan aşağı kalır yanı yoktu. Sürpriz sonuçların olduğu grupta, ilk maçlarda hem İngiltere, hem Hollanda hüsran yaşıyordu. İngiltere, İrlanda'ya 6. dakikada Houghton'un attığı golle mağlup olurken, Hollanda, Lobanovsky'nin pragmatik oyunu karşısında çözümsüz kalıyor, Sovyetler Birliği Vasil Rats'ın golüyle 1-0 galip geliyordu. İkinci maçların ilkinde İngiltere ve Hollanda karşı karşıya geldi. Van Basten'in hat-trick'le yıldızlaştığı maçta Bobby Robson'ın öğrencilerini 3-1 mağlup eden Hollanda, ilk puanını alıyordu. Öte yandan, İrlanda karşısında 74. dakikada Protasov'un attığı golle beraberliği kurtaran Sovyetler, gruptaki liderliğini sürdürmeyi başarıyordu. Son maçlardan galibiyet çıkarmayı başaran Sovyetler Birliği ve Hollanda gruptan çıkmayı başarırken, turnuvaya büyük umutlarla gelen İngiltere, galibiyet alamadan turnuvaya veda ediyordu. Artık turnuvada yarı final zamanıydı. Eşleşmelerden ilki, 1974 Dünya Kupası finalinin iki tarafını, yine benzer biçimde Almanya'da birleştiriyordu; Batı Almanya - Hollanda... Turnuvanın kadro kalitesi ve oyun anlamında favori takımlarından ikisinin karşılaştığı maçta ilk yarı golsüz eşitlikle tamamlanıyordu. Lothar Matthaus'un 55. dakikada attığı penaltıyla öne geçen Beckenbauer'in öğrencileri, Ronald Koeman'ın penaltısına engel olamıyor ve 74. dakikada maça eşitlik geliyordu. Maçta son dakikalara girilirken, 1974'ün intikamı için Van Basten sahnedeydi. Jan Wouters'in ara pasında topu yerden köşeye gönderen Van Basten, 88. dakikada takımını finale çıkarıyordu. Futbol tarihi, acımasız yüzünü bu kez Almanlara göstererek tekerrür ediyordu. Aynı skor, iki penaltı golü, takımın yıldızının attığı galibiyet golü... Aynı teknik adam Hollanda kulübesinde, fakat o turnuvanın yıldızı Beckenbauer bu sefer sahada değil, 14 yıl önce mağlup ettiği Hollanda teknik adamı karşısında kulübede... Hollanda, bu çok özel maçın sonucunda tarihinde ilk kez çıkmayı başardığı Avrupa finali sahnesinde... Hollandalılar, artık rakibini bekleyecekti. Ertesi gün oynanan maçta karşı karşıya gelen Sovyetler Birliği ve İtalya'dan, rakibini Litovçenko ve Protasov'un golleriyle 2-0 mağlup eden Sovyetler Birliği finale çıktı. Final eşleşmesi, B grubundan yarı finallere çıkmayı başaran iki takım arasında olacaktı. Sovyetler Birliği, grupta rakibini mağlup eden taraf olmuştu. Ancak bu kez işler tersine dönecekti...
Münih'te oynanacak final için 72 bin insan Olimpiyat Stadyumundaydı. Bir tarafta turnuvaya büyük bir iddiayla katılan, artık 58 yaşında olan Rinus Michels'le bir kupa kazanmak isteyen Hollanda ve turnuva tarihinin en istikrarlı takımlarından olmasına rağmen bir süredir yaşadığı sessizliği finalle bozan Sovyetler Birliği... Avrupa Şampiyonaları tarihinin en özel finallerinden olan 1988 finalinde gol perdesini açan taraf Hollanda oldu. Bir kenar top organizasyonu ardından ceza sahasında kendini boşa çıkartan Ruud Gullit, 34. dakikada takımını öne geçiriyordu. İlk yarı bu skorla biterken, Sovyetler Birliği golden itibaren rakibinin boşluğunu arıyordu. Sovyetlerin bu ısrarını bıçak gibi kesecek olan şey ise, ikinci yarının başında, futbol tarihinin unutulmazları arasına girecek bir vuruştu... Daha önce Panenka'nın 1976 finalinde attığı son penaltıya dair konuştuğumuzda, böyle özel anların ve özel vuruşların ne denli tarihsel önemi olduğunu vurgulamıştım. 54. dakikada Mühren'in dışarı açılan ortasında Van Basten yaptığı vuruş da, hem önemi hem de vuruşun estetizmi açısından Panenka penaltısının şöhretinin bir muadiliydi. Dışa açılan topa vurduğu yarım vole, skoru 2-0'a getirerek Hollanda'yı rahatlatmakla kalmıyor, Hollanda'nın Sovyetler karşısında maçın sonuna değin sürdüreceği özgüveni de tazeliyordu. Nitekim Hollanda, son düdüğün gelmesi ile beraber Avrupa şampiyonu oluyordu. Teknik adamlık hayatının 23. yılını yaşayan Rinus Michels, tümden değiştirdiği futbol tarihine, bir de Avrupa şampiyonu olarak çentik atıyordu. Hollanda, Avrupa Şampiyonası tarihinin en özel şampiyonluklarından birine imza atarak, hafızalardan silinmeyecek bir başarı elde ediyordu.