Milli takımımız, futbol tarihimizde katıldığımız turnuvalarda açılışı yapmak konusunda hiçbir zaman başarılı olamamıştır. 1954'te ilk kez İsviçre'de açtığımız turnuva geçmişimizde, katıldığımız altı turnuvanın hiçbirinde turnuvada çıktığımız ilk maçlardan galibiyet koparamamıştık. Sandro Puppo'yla başladığımız turnuva sayfamızda, 1954'ü Batı Almanya'ya karşı 4-1 mağlup olarak açıyorduk. Devamında 7-0 galip gelerek ilk Dünya Kupası galibiyetimizi elde edeceğimiz grupta Macaristan ve Batı Almanya'nın ardında grubu 3. tamamlıyorduk. Ardından 42 senelik arayla gittiğimiz 1996 Avrupa Şampiyonası da bir tür hüsran oluyordu. İlk maçımızda Goran Vlaovic'in 86. dakikada attığı golle mağlup olduğumuz Hırvatlar, turnuvanın devamında alacağımız 3 mağlubiyetin ilkini yaşatıyorlardı. Dört yıl sonra üst üste ikinci kez katılma hakkı elde ettiğimiz Avrupa Şampiyonası için, 2000 yılında Hollanda'da Arnhem'deydik. Turnuvalardaki makus talihimizin tersine döndüğü, gruplardan sonraki aşamayı görme şansı elde ettiğimiz ilk turnuva olsa da, açılışta bizi öncekilerden farklı bir senaryo beklemiyordu. Antonio Conte ve Filippo Inzaghi'nin golleriyle İtalya'ya mağlup olarak, turnuvaya mağlubiyetle başlıyorduk. Futbol tarihimizin en iyi iki derecesini elde ettiğimiz 2002 Dünya Kupası ve 2008 Avrupa Şampiyonası da bu bağlamda bir istisnai örnek oluşturmayacaktı. Bu iki özel turnuvadan ilki olan 2002'de sonraları Yarı Final'de mağlup olacağımız Brezilya'ya mağlup olurken, mucizeler turnuvası 2008'de ise Portekiz'e karşı boynu bükük ayrılıyorduk. Hüsranla sonuçlanan 2016 ve 2020 Avrupa Şampiyonlarında da açılış maçları benzer senaryoları takip ediyor, 2016'da Hırvatistan tek golle, 2020'de turnuvanın açılış maçı hüviyeti taşıyan maçta İtalya, büyük bir şovla bizi 3-0 mağlup ediyordu. Milli takımımız iyi işlere imza attığı turnuvalarda bile turnuvanın atmosferini sıcağı sıcağına kanıksayamayan, haddizâtında kervanı yolda düzen bir profili bunca yıllık serüvende muhafaza etmişti.
2024 Avrupa Şampiyonası Elemeleri, Milli Takımımız için bu makus talihi kırmak noktasında çok iyi bir görüntü verdi bizlere... Futbol tarihimizde son dakikaların ve milimetrik hesaplarla yapılan maç kazanma mühendisliklerinin önemi hep büyüktür. Buna karşın 2024 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Hırvatistan, Galler, Ermenistan ve Letonya'nın olduğu grubu lider tamamlıyor, işimizi son dakikaya bırakmıyorduk. Almanya'daki turnuvaya lider apoletiyle geliyorduk. Nihayetinde Portekiz, Çekya ve Gürcistan'ın olduğu grupta, Portekiz ve Çekya'dan seviye olarak ayrılan, nispeten dişimize olarak görünen Gürcistan'ın açılış maçımızda rakibimiz olması, turnuvanın gidişatında hayati önemi olan bu açılış maçı için bizlere iyi bir imkan tanıyordu. Her ne kadar futbolun gelişmekte olan ülkelerinden olsa da, Gürcistan bize kıyasla turnuvanın tecrübesiz temsilcilerindendi. Kvaratshkelia, Mamardashvili, Chakvetadze ve Mikautadze gibi yıldızları olsa da, bulundukları konum itibariyle bir anti-tezi oynayacağı ayan beyan belli olan Willy Sagnol'ün öğrencileri, turnuva atmosferinde ısınmak noktasında bizim ilk sınavımız olacaktı.
Nitekim Signal Iduna Park, diğer bir deyişle Westfalen Stadyumu'nda oynanacak maç için Dortmund'taydık. Kadro tercihimizi maç öncesinde gördüğümde pek çok mikro yetersizlik gözüme batıyordu. Gürcistan bir üçlü savunma takımıydı ve doğru kaymaları yaptıkları müddetçe iyi kapanmayı başarıyorlardı. Buna karşın en önemli zayıf karınları Kakabadze ve Tsitaishvili'den oluşan ofansif karakterli kanat bek oyuncularıydı. Bu gibi oyuncuların olduğu yapılara karşı kenarları birebirde becerileri yüksek ve hareketli oyunculardan kurmak her zaman doğru formül olacaktır. Ancak Montella'nın kenardaki tercihi Arda Güler ve Kenan Yıldız olurken, merkezde Barış Alper'e fırsat vermişti. Öte yandan İtalyan hoca, hem fiziksel anlamda, hem de kompakt konumu sebebiyle merkez bloğunu kullanması zor bir takım olan Gürcistan'a karşı, geniş alan becerileri ile öne çıkan Orkun Kökçü'yü tercih etmişti. Bu tercihleri derinlemesine incelediğimizde, gözüme batan detaylar Barış Alper'in hareketliliğinden alınıcak verimin düşmesi, Orkun Kökçü ve Hakan Çalhanoğlu'nun oyun içerisinde birbirinin alanını tehdit eden görüntüleri ve dar alan becerisiyle öne çıkan Arda Güler'in yaratıcılığını kenara sınırlamanın takıma vereceği zararlar olmuştu. Ancak Montella'nın aklındaki plan, Hakan Çalhanoğlu'nu derin oyun kurucu olarak kullanmaktı. Bu durum da, zaman zaman kenarlara inen Barış Alper'in Orkun ve Kaan'a merkeze deplase olacak alanı yaratması anlamına geliyordu. Nitekim maçın başlaması ile beraber, hem Orkun, hem de Kaan bu setlerin benzerlerinin yaşandığı pek çok örnekte ceza sahasında bize pozisyon kazandırdılar. Momentumu elimize aldığımız bu dakikalarda ceza sahası dışında topla buluşan Mert Müldür'ün attığı şahane gol, kendisinin tercih edilmesinin ne denli doğru bir karar olduğunu bizlere kanıtlıyordu. Golün hemen ardından gelen oyun hakimiyeti, beraberinde bir golü getirse de Kenan Yıldız'ın kaleyle buluşturduğu top, ofsayt gerekçesiyle gol değeri kazanmıyordu. Ön alanda konumlanan takımımız, bu dakikalarda Gürcistan'ın derli toplu bir hücum seti ile karşılaşmamıştı. Ancak Gürcistan, 27 ile 32. dakika arasında millî takımımızı arka alana yaslanmak zorunda bırakmıştı. Bu dakikalarda Mikautadze ve Chakvetadze'nin yaratıcılığından faydalanan Gürcüler, ceza sahası içerisindeki pozisyonda Kochorasvili'nin pasında topla buluşan Mikautadze'nin zayıf vuruşuyla durumu eşitleyecekti. Bu dakikadan sonra milli takımımız altını çizdiğim defektleri yaşamaya başladı. Orkun ve Barış'ın merkezde yaşadığı problemler, Kenan ve Arda'nın yaratıcılık becerilerini sergileme noktasındaki yetersiz setler, ilk yarının sonunda oyunun temposunun düşmesine ve momentumu elimize almamıza engel teşkil etti. Nitekim soyunma odasına 1-1'lik eşitlikle girildi.
İkinci yarıya geçildiğinde Montella da bu eksiklikleri farketmiş olacak ki, Arda'yı daha merkeze dönük, Barış'ı daha kenara açılan bir rolde izledik. Hemen hemen santraforsuz bir formüle yakın olan bu hücum setinde, hem Ferdi'nin hem de Mert'in önemi büyüktü. Özellikle Ferdi'nin bindirmelerinin merkezinde olduğu pek çok pozisyona giren millilerimiz, 15-20 dakikalık bu ilk bölümde pozisyonlardan faydalanamıyordu. Ancak, milli takımımız için işleri değiştirecek bir kahraman söz konusuydu. Bu kahraman, futbolumuzun son 20 yılda gördüğü en özel değerlerinden birisi olmaya doğru giden Arda Güler'den başkası değildi. İkinci yarıdan itibaren edindiği rolle beraber cepheden kaleyi görme fırsatı elde eden Arda, 65. dakikada neden Dünya'nın en büyük kulübünün en önemli genç yıldızlarından olduğunu gösteren bir vuruşla, Valencia'nın kalecisi Giorgi Mamardashvili'yi avlıyordu. Artık durum 2-1'di... Bu dakikadan sonra mevkisel ölçekte değişiklikler yaparak önemli bir yaklaşım değişikliğine gitmeyen Vincenzo Montella, buna karşın oyuna tutunma ısrarı gösteren Gürcistan'ı önemli bir ölçüde tutmayı başardı. Doğru noktalarda oyunu kapatan Milli takımımız, rakibinin en önemli bireysel silahı Khvicha Kvaratshkelia'nın gününde olmamasının bir sonucu olarak "x faktöründen" yararlanamıyordu. Bir köşe vuruşunda ceza sahamızdaki Mamardashvili'nin kalede olmamasını fırsat bilen Kerem Aktürkoğlu, santrası olmayacak 3. gol ile skoru tayin ediyor, tarihimizde ilk kez, bir turnuvada ilk maçımızdan galibiyet ayrılıyorduk.
Maçtan çıkarılacak şeylerden ilki, turnuva nezdinde önemli bir potansiyeli barındırdığımız... Arda Güler'in oyunun merkezine yerleştiği bir senaryoda, hem kendisinin oyun karakterine pozitif etkisini, hem de onun bireysel becerileri ekseninde takımımıza pozitif bir etkiyi görebiliriz. Öte yandan, ikinci yarıda Barış Alper'in kenara deplase olmasıyla beraber, kendisinin en iyi özelliklerinden tam anlamıyla yararlanma fırsatı edindik. Kenan ve Barış'ın kenarda konumlandığı oyun anlayışında, merkezde tercih edilebilecek alternatiflerden Cenk ve Semih'e şans vermek belki oyuna yüzde yüzümüzü vermek konusunda bize pozitif etki edebilir. Öte yandan, hem Mert Müldür'ün, hem de Ferdi'nin bu maçta bulundukları yeri sağlamlaştırdıklarını düşünüyorum. Orkun isminin ana planda olması ile ilgili şüpheler taşımakla beraber, İsmail Yüksek ve Salih Özcan'ın orta saha rotasyonunda değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Samet ve Abdülkerim, bazı anlar dışında pozitif görüntü verdiler. Mevcut durumu sürdürürlerse takıma iyi etkileri olacaktır. Teknik değerlendirmenin sonunu getirerek, bu galibiyetin önemine parmak basmalıyım. Futbolumuzun geçmiş 60-70 yıllık sürecine bakıldığında, pek çoğu potansiyel vaat ettiğimiz dönemin negatif sonuçlandığına, ancak atılan her pozitif adımın bizi hep öne getirdiğine tanıklık ettik. Basiretimizi bağlayan, bir türlü sonraki adıma çıkmamızı engelleyen futbola yaklaşımımız, pozitif bir başlangıçla tersi istikamete gidebilir. Bu galibiyetin, en azından bu turnuva özelinde böyle bir anlamı olmasını istiyorum. Umuyorum bu arzum yerini bulur ve milli takımımız bu başarıyı turnuvada sürdürür. Milli takımımıza başarılar diliyorum...