Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Vincenzo Montella Mucizesi

Milli takım teknik direktörlüğü koltuğu, futbolun her döneminde o koltukta oturan kişi için ağırlık teşkil eden bir koltuk olmuştur. Bir bayrağı temsilen o koltukta bulunmanızla başlayan süreç, kulüp takımı görevinin görev kapsamından bağımsız pek çok zorluğu beraberinde barındırır. Milli takım görevi, Dünya futbolunda geçmişten beri tecrübesi yeterli ve insani becerileri gelişmiş, kulüp takımlarındaki özgeçmişi geçerli kişilere verilirdi. Kulüp takımları bazında beklentilerini yerine getirmiş, amiyane tabirle bu bağlamda kramponlarını asmış isimler Milli takımlar dünyasına giriş yapar, bu görevi kendileri için yeni bir meydan okuma olarak görürlerdi. Bu meydan okumanın, bu görevin ağırlığıyla eşleştiği temel nokta, kendini kanıtlamış isimlerin bir ülke futbolu yönetilirken bu ağırlığı daha kolay süspanse edebilecek isimler olmalarıydı. Zira kadroya dahil edilecek isimlerden tutun, ortaya konulacak oyun fikri, alınan sonuçlar ve bunun benzeri pek çok husus hem bulunulan ülk...
En son yayınlar

Fransa 2000: Altın Gol

Fransızların futbolda yaşadığı dönüşümün başlangıcı olarak 1984'ü işaret etmiştik. O turnuvada tarihinde ilk defa milli takımlar bazında bir kupa kazanan Fransızlar, bunun yanında futbolda oyuncu üretmek noktasında da pozitif adımlar atmışlardı. Bu yıllardan sonra, Marcel Desailly, Laurent Blanc, Emmanuel Petit, Claude Makélélé, Deschamps, Eric Cantona, David Ginola ve Zidane gibi oyuncular yetiştiren Fransızlar, buna karşın 1986 sonrası 10 yıllık dönemi aynı derecede sportif başarıyla taçlandıramıyordu. 1986'yı Belçika'yı mağlup ederek Dünya Kupası üçüncüsü olarak tamamlayan Fransızlar, bu turnuvayı takip eden iki Dünya Kupasına ve bir Avrupa Şampiyonasına katılamıyor, katıldıkları Şampiyonalardan, 1992'de de gruptan çıkamıyordu. Bahsi geçen isimlerle oluşan yeni jenerasyon Michel Platini'nin teknik adamlığı döneminde önemli ölçüde güç kaybetmiş, o dönem Fransız futbol efsanesini yardımcılığını yapan Gerard Houllier göreve getirilmişti. Yakın dönem futb...

Türkiye 3-1 Gürcistan: Müthiş Açılış

Milli takımımız, futbol tarihimizde katıldığımız turnuvalarda açılışı yapmak konusunda hiçbir zaman başarılı olamamıştır. 1954'te ilk kez İsviçre'de açtığımız turnuva geçmişimizde, katıldığımız altı turnuvanın hiçbirinde turnuvada çıktığımız ilk maçlardan galibiyet koparamamıştık. Sandro Puppo'yla başladığımız turnuva sayfamızda, 1954'ü Batı Almanya'ya karşı 4-1 mağlup olarak açıyorduk. Devamında 7-0 galip gelerek ilk Dünya Kupası galibiyetimizi elde edeceğimiz grupta Macaristan ve Batı Almanya'nın ardında grubu 3. tamamlıyorduk. Ardından 42 senelik arayla gittiğimiz 1996 Avrupa Şampiyonası da bir tür hüsran oluyordu. İlk maçımızda Goran Vlaovic'in 86. dakikada attığı golle mağlup olduğumuz Hırvatlar, turnuvanın devamında alacağımız 3 mağlubiyetin ilkini yaşatıyorlardı. Dört yıl sonra üst üste ikinci kez katılma hakkı elde ettiğimiz Avrupa Şampiyonası için, 2000 yılında Hollanda'da Arnhem'deydik. Turnuvalardaki makus talihimizin tersine d...

Van Bronckhorst-Beşiktaş: Kariyeri, Oyun Anlayışı

  Beşiktaş, son yılların en yoğun ve karışık yıllarından birini geçirdi. Geçtiğimiz sezonu beş ayrı teknik adam yönetiminde, kongre süreci yaşayarak geçiren takım, Avrupa yarışına erken veda ettiği gibi, ligde rakipleri Fenerbahçe ve Galatasaray'ın da hayli gerisinde tamamladı. Buna rağmen, Serdar Topraktepe yönetiminde tamamladıkları sezonu Türkiye Kupası zaferi ile taçlandırmayı başaran Beşiktaş için, yeni sezona ve baştan yapılacak yeni bir planlamaya en azından bir kupa başarısıyla girmek önemliydi. Geçtiğimiz sezon Beşiktaş'ın kadro yapısının yetersizliği dışında yaşadığı en önemli eksikliklerden bence ilki, Beşiktaş'ın belli bir oyun düzlemi üzerinde oynama alışamayacak kadar çok teknik adam ve tercih değişikliği yaşamasıydı. Gelişen süreçte Beşiktaş'ın kadro yapısının hemen hemen her üyesi birden çok mevkide değerlendirilmiş, bu oyuncuların Beşiktaş'ın oyun yapısındaki ideal kullanılış biçimlerinin belirlenmesi noktasında süreç pozitif işlememiş ve Beşiktaş b...

Almanya 1996: 76'nın Rövanşı

  1990'lı yıllara geçildiğinde yaşanan politik değişmeler ve bunun Avrupa futboluna etkisini ilk olarak 1992'de gözlemlemiştik. Bağımsız ulus devletlerinin arttığı, ideoloji merkezli üniter devletlerin yavaş yavaş tarih sahnesinde yok olmaya yüz tuttuğu bu yıllarda, Almanya, Çekoslovakya ve Sovyetler Birliği üzerindeki durum nihayete ermiş, Yugoslavya ise yakın gelecekteki durumunu belirleyecek bir savaşla mücadele etmekteydi. 1996, bu bakımdan yeni sınırların turnuvadaki etkisinin bariz biçimde hissedileceği ilk Avrupa Şampiyonası olacaktı. Turnuvanın son elemesi olan 1992 Avrupa Şampiyonası Elemelerine katılan takım sayısı 34 iken, 1996'da bu sayı 47'ye çıkıyordu. Özellikle Sovyetler Birliği'nden ve Yugoslavya'dan kademe kademe ayrılan ülkelerin birbiri ardına UEFA üyeliğine kabul edilmesiyle beraber pek çok ülke futboldaki organizasyonlarını tamamlıyor, bu da hem kulüpler bazında, hem de milli takımlar ölçeğinde yeni yöntemleri, yeni yaklaşımları ve yeni bir ...

Danimarka 1992: Tatilden Dönen Şampiyon

1992 Avrupa Şampiyonası, her anlamda çok özel hikâyeleri ve anektodları içinde barındıran özel bir turnuva... Avrupa uluslarının modern zamanlara geçişinde çok kritik bir eşiğin üzerinde duran bu turnuva, bir çok sosyal ve politik konunun gölgesinde, yeni katılımları, yeni sınırları beraberinde getiriyordu. Bunlardan ilki, Avrupa tarihini önemli boyutta değiştiren Berlin Duvarının yıkılması olayıydı. 1989'un Kasım ayında yıkılan ve yıkılmasıyla beraber Almanya'nın Doğu ve Batı bloklarının birleşmesine neden olan bu olay, bir anlamda Dünya ve Avrupa'nın üzerindeki demir perdenin açılmasındaki önemli adımlardan ilkiydi. Ayrıca bu yıllar, gelişen sermaye piyasası ve liberal para politikasının Dünya üzerinde etkisinin hadsafhaya çıktığı yıllardı. Dönemin iki önemli gücü Amerika ve İngiltere'nin Reagan ve Thatcher yönetiminde, Varşova paktı ülkeleri üzerinde uyguladıkları politikalar ve Demir perdenin yıkılması için sistematik biçimde sisteme soktukları bir dizi yıldırmalar,...

Hollanda 1988: Harika Portakal

İngiliz araştırmacı ve gazeteci David Winner, 2016 yılında Dünya futbol tarihini tümden değiştiren ve ezberleri bozan bir futbol anlayışını, "Total Futbolu" yazdığı kitabına bu yazının başlığındaki ismi vermişti; Harika Portakal... 1974 ve 1978 Dünya Kupası finallerinin mağlubu, ancak futbol tarihinin ebedî kazananı... "Zaferin değil, acının estetiğini konu alan", futbolun gelişiminin, içinde barındırdığı değerlerle ne kadar doğru orantılı olduğunu ve bazen kaybeden taraf iken bile, o noktaya geliş yönteminin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir futbol hikâyesi... Hollandalılar, 1960'ların sonunu ve 1970'lerin başını kapsayan süreçte kulüpler bazında attığı adımları, 1974 Dünya Kupası'nın göze en güzel gelen futbolunu atarak genişletiyor, Almanya'da filizlenen bir futbol rekabeti, futbolun yakın geleceğini tümden değiştiriyordu. Hollandalılar, futbolu kazanma olgusunun sınırlarından çıkararak, futbolun oynanış biçiminin, futbolun gerçek ...